YARARLI OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜM BİLGİLERİ PAYLAŞTIM.
EDTA
DMSO
BORAKS
EDTA
DMSO
BORAKS
KARBONAT - SODYUM BİKARBONAT KULLANIM TARİFİ
Karbonat ( Sodyum Bikarbonat - İngilizce: Sodium bicarbonate - Kimyasal formülü : NaHCO3 )
Eczanelerde: İngiliz Karbonatı, Solvey Karbonatı, Karbonat, Cep sodası, Garra Karbonat gibi isimlerle satılmaktadır. Eczanelerden almanızı tavsiye ederim. Markette satılanı alsak olmazmı ?Aktardan satın alsak olmazmı ? Bakkal'dan alsak olmaz mı gibilerinden bana soru sormayın. Ben size TEKRAR SÖYLÜYORUM ECZANEDEN ALACAĞINIZ KARBONAT EN GÜVENİLİR OLAN KARBONATTIR!!!.
Eczanelerde: İngiliz Karbonatı, Solvey Karbonatı, Karbonat, Cep sodası, Garra Karbonat gibi isimlerle satılmaktadır. Eczanelerden almanızı tavsiye ederim. Markette satılanı alsak olmazmı ?Aktardan satın alsak olmazmı ? Bakkal'dan alsak olmaz mı gibilerinden bana soru sormayın. Ben size TEKRAR SÖYLÜYORUM ECZANEDEN ALACAĞINIZ KARBONAT EN GÜVENİLİR OLAN KARBONATTIR!!!.
Hasta olmamak için her gün 1 çay kaşığı karbonatlı su içebilirsiniz. Bunu yarım çay kaşığı sabah, yarım çay kaşığı akşam 1 bardak suya karıştırıp 3dk bekleyip iyice karışmasını bekleyin sonra tekrar karıştırıp için. Her beden ve her bedenin göstereceği tepki farklı olucak'tır. Çünkü herkesin farklı beslenme biçimi var. Bundan dolayı herkesin kendi bedenini dinleyip buna bağlı olarak karbonat miktarını ayarlaması gerekir.
Eğer grip, nezle gibi rahatsızlıklar olursa günde 3 çay kaşığı karbonatlı su içebilirsiniz. Fazla gelirse o zaman günde 3 kere yarım çay kaşığı içerek buna devam edebilirsiniz.
3 yaşından büyük çocuklarda hastalık olursa yarım çay kaşığı karbonatı 1 bardak suya karıştırıp içirebilirsiniz.
Eğer Karbonatlı suu içmekte zorlanıyorsanız, boş ilaç kapsülleri temin edip içlerine sodyum Bikarbonatla doldurup bol suyla hap olarak içebilirsiniz.
Eğer Tansiyonunuz yüksekse yada hipertansiyonunuz varsa, hazırladığınız karbonatlı suyu tek seferde içmeyin, gün içinde yudum yudum az az içip öyle bitirin yani güne yaarak ve bol alkali su tüketin.
Eğer yüksek Tansiyonunuz varsa yada yaşlıysanız Karbonatlı suyu içtikten sonra Kanape yada yatağa uzanı 10 - 20 dk uzanıp dinlenin. Bazı insanlarda tansiyonda yükselme yaratabilir ama kısa sürer bu. O yüzden TANSİYONUNUZUN YÜKSELMESİNDEN ENDİŞE EDİYORSANIZ UZANIP 10 - 20 DAKİKA DİNLENİN. ARKADAŞIMIN ANNESİ YÜKSEK TANSİYON HASTASIYKEN ŞUANDA YÜKSEK TANSİYON HASTASI DEĞİL! AMA KARBONATLI SU İÇTİKTEN SONRA VÜCUDUNU DİNLİYOR EĞER ÇIKARMIŞ GİBİ HİSSEDERSE YATAĞA UZANIP DİNLENİYOR SONRA KALKIP GÜNLÜK İŞLERİNE DEVAM EDİYOR!.
Kanser hastasıysanız!!!:
Eğer Kanser gibi bir hastalığınız varsa Öncelikle sakın Kemoterapi almayın Kemoterapi notumda yazılanları muhakkak okuyun!!!. Gidip dijital pH ölçer alıp idararınızı sabah akşam kontrol edip pH ı 8 in üzerine çıkarmanız ve bu seviyede en az 2 hafta tutmanız gerekir. Buna bağlı olarak karbonat içimi günde 5 - 6 çay kaşığı karbonatlı su içmeniz gerekebilir. 1 çay kaşığı karbonatlı suyu bir miktar içip yatağa yada kanepeye uzanıp 360 derece sağa sola dönerek haraket etmelisiniz . Bu haraketleri yaparken ara ara bardaktaki karbonat tüketilmelidir.
Tıpta çok hastalık var. O yüzden bana şuna iyi gelirmi diye sormayın!. Deneyin görün iyi gelip gelmiyeceğini. Duvarımda yığınla hastalığa iYi geldiğini bildiren görüşler var. Diabet ileşmez die geçiyor, bakın demekki geçiyormuş, kanserin tedavisi yok bakın tedavisi varmış. Trombositleri onkologlar yükseltemeyiz diye konuşurlarken bakın alkali hale gelince trombositler yükseliyormuş .. Daha bir çoğunu paylaştım artık tek tek cevap yazamam. Tek başıma herkese cevap yazmam mümkün değil!!.
Eğer şu zamana kadar çok asidik beslendiyseniz, vücudunuz asit tutmuşsa ishal olup sıvi şeklinde wc'ye çıkarabilirsiniz. Ben abartarak 5 gün günde 5 defa içerek her gün 5 -6 defa wc e gittim sırf asitli su çıktı. O 5 gün devamlı salatalık edim, bitkisel beslenmeye ağırlık verdim. 6 cı gün normal sağlıklı bir şekilde dışarı çıktım ve vücut biriktirdiği asitleri attı, 10 cu gün laktik asitler eridi kuluçlar kalmadı. 15 ci gün sigara içtiğim için alt ciğerlerime nefes almakta zorluk çekiordum ama nefes alma sorunum yoktu sadece derin nefes almakta zorluk vardı, o kalktı derin nefes alabilmee başladım.
Hangi hastalık olursa olsun, her hastalıkta ayrıca kolloidal gümüş suyu kullanılmasını tavsiye ederim. D vitamini almayı unutmayın çünkü zamanınızın çoğu kapalı alanlarda geçiyor. Kanser dahil pek çok hastalığın nedeni D vitamini eksikliği. Türkiye Cumhuriyetinde eczanelerde Devit-3 ampul satılıyor 300.000 İU bunu ayda 1 kere şekere yada ekmeğe emdirip tüketmeniz gerekir. Bunu hasta olsanızda olmasanızda herkese tavsiye ediyorum. Yetişkinler için 1 ampul 1 aylık D Vitamini ihtiyacınızın hepsini karşılar.
Karbonatın dozunu bana artık sormayın 1,5 senedir anlatmaktan bıktım. Karbonatlı su içerek alkoloz olunsaydı, ben ve beni takip eden herkez ciddi sıkıntılara girerlerdi kimse girmedi. En fazla gaz apar geğirirsiniz geçer yada gaz olarak alttan çıkarırsınız. Yada ishal olursunuz, asit atarsınız.
Fazla bitkisel beslenmei doğru bulmuyorum, fazla magnezyumda ishal yapar. Kalsiumla dengelemeniz gerekir, kalsiyum almak için yoğurt yiğin. Ben laktozsuz süt içilmesini daha doğru buluyorum.
En Önemlisi Şu bilgileri Lütfen Anlamaya çalışın!!!!.
Sodyum Bikarbonatın Önemi
Tükrük bezlerinin yoğun miktarda karbonat iyonları salgılayarak yediklerimizi alkali yapar. Midemizin çevresi kandan alınan sodyum klorür'le çevrilidir.Sodyum su ve karbon dioksitle birleşerek alkali TUZ yani SODYUM BİKARBONAT OLUŞTURUR. Biyokimyada bu şu şekilde formüle edilir: H20 + CO2 + NaCl = NaHCO3 + HCL. Bundan dolayı midemiz aslında yediklerimizi ALKALİ yapmaktan sorumludur. BRUNNER BEZLERİ (12 PARMAK BAĞIRSAĞINDA BULUNUYOR) yüksek miktarda karbonat salgılayarak yediklerimizin alkali halde sindirilmesini sağlıyor. Pankreasımız Yüksek miktarda Sodyum Bikarbonat salgılayarak mideden gelen asitleri nötralize etmek ve yediklerimizi alkali yapmaktan sorumlu. Karaciğerde safra salgısındada yüksek miktarda karbonat içerir. Bedenimiz çürümemek için (kanser olmamak için) kendisini hep karbonatla alkali hale getiriyor. Böbreklerimizin kendisi karbonat ürettir. Böbreklerimiz kanın pH seviyesini alkali tutmakla sorumludur.
Eğer bir eksiklik varsa önce bunun giderilmesi gerekir. İlaçlar eksikliği dolduramazlar. Ancak o eksikliğin sebep olduğu rahatsızlıkları baskılarlar. Buda hastalığınıza çözüm olamaz. Eğer Migren varsa Magnezyum eksiktir. Baş ağrısı ilacı alarak sorunu ancak baskılarsınız. Rahatsızlığınıza sebep olan magnezyum eksikliğini düzeltemezsiniz. Kemik erimesi varsa D Vitamini eksikliği vardır. Kalsiyum içeren gıdaları aldığınızda vücudunuz Kalsiyumu sindiremediği için ( D Vitamini olmadan kalsiyum emilemez ) bağırsaklarınız sık sık bozulur. Bağırsak problemleri artar. D Vitamini olmadan bağışıklık sisteminiz düzgün çalışamaz. Kışın D Vitamini eksikliğinden dolayı rahatlıkla gribe yakalanırsınız. Eğer Alkali beslenip, bol su tüketir yeterli D Vitamini takviyesi alırsanız kış hastalıklarına yakalanmazsınız.
Tüm Dünyada ve ülkemizde ciddi D Vitamini eksikliği ve buna bağlı hastalıklar yaşanıyor. Bu hastalıkların listesi çok uzun. Asla halka D Vitamini eksikliği uyarısı yapılmıyor. Diyabet hastaları gidip ölçtürün D Vitamini eksik hemde epey eksik çıkıcaktır. Kanser hastaları gidip D Vitamini testi yaptırın. D vitamini yetmezliği yaşadığınızı görüceksiniz. Hiç bir aşı D Vitamininin yerini tutamaz. Güneş olmasa hayat yaşamda olmazdı. Aynı şekilde su olmasa yine hayat olmazdı. Vücudunuzun suya ihtiyacı var. Sıvı demek Su demek anlamına gelmez. Suyun oksijen açısından zengin olması gerekir. İçtiğiniz kahve, çay, kola gibi içecekler'de bu oksijen seviyesi oldukça düşüktür. Vücudunuzun asitleşmesine sebep olur.
İnsan vücudunun kütlece yaklaşık % 65'i Sadece Oksijen Atomundan oluşur. Oksijen vücudumuzda çoğunkla su formunda bulunur ve vücudumuzun % 70'i sudur. Bedenimizin % 75'i Sudan oluşur. Beynin %85'i, kanın %90'ı, kasların %75'i, böbreklerin %82'si ve kemiklerin %22'si SUDUR. Eğer bu su asidikleşmeye başlarsa mikro organizmalar için hastalık oluşturmaya elverişli hale gelir. Hastalığa sebepolan bütün mikroplar Asidik ortamda kendilerini mayalayıp hastalıklara sebep olurlar. Alkali ortamda bu organizmaların hastalığa sebep olmaları çok çok düşüktür. Vücudumuz alkaliyken ve D Vitamini varsa bağışıklık sistemimiz düzgün çalışır.
Bedenimizin ilaca değil doğru beslenmeye, içmeye ve D Vitaminine ihtiyacı vardır. Bunlar olmadan sağlıklı kalamayız. Stres D Vitamini alıcılarını kapatır. D Vitamini doğrualıcılara bağlanamaz ve görevini düzgün yerine getiremez. Busebepten dolayı strese sebepolan faktörleri mümkün mertebede en aza indirmenin kendimizde yollarını bulmamız gerekir. Bu kişiden kişiye göre değişiceğinden herkes bu noktada kendi hayatını gözden geçirmesi ve stresi en aza indirmenin yollarını bulması gerekir. Bu yazdıklarım sağlıklı olabilmemizin en temel kurallarıdır.
Özellikle tesettürlü bayanlar ve evden dışarı çıkmayan yaşlıların muhakkak D Vitamini seviyelerini ölçtürüp gerekli takviyeleri almaları gerekir. Yaşlılıkta kemik erimesi olmaz, güneşe çıkmadıkları için vücutları kalsiyum ihtiyaçlarını kemiklerden almaya çalışır. Vücut asidikleştikçe bedenimiz onu alkali hale getirmek için kemiklerden kalsiyum çeker. Neden çünkü hayatta kalmaya çürümemeye çalışır. İlaçlar kalsiyum eksikliğini gideremezler. D Vitamini olmadan kalsiyum sindirilemez. Kalsiyumun yine düzgünsindirilebilmesi için Magnezyuma ihtiyacı vardır. Magnezyum olmazsa damar sertliği ortaya çıkar, damarlar esnekliğini kaybetmeye başlar. Eğer fazla kalsiyum alır az magnezyum alırsanız kabız olursunuz. Eğer Magnezyumu çok alırsanız dışkınız sertliğini kaybeder. Bir çok kabız insanda magnezyum eksikliği vardır.
Dünya'nın pek çok ülkesinde doktorlar daima D Vitamini eksikliğini görmezden gelir. Sormazlar Güneşe çıkıyormusun. Yine yeterli su tüketiyormusun. Bunlarla hiç ilgilenmezler. Ve bu ilgisizlikleri insanlarda çok ciddi sağlık sorunlarına sebep olur. Halen kanser hastalarının D Vitamini eksikliğine bakılmıyor. Varsa yoksa kemo ışın sanki bunlar sorunu çözücek. ÇÖZMÜYOR. kEMO ÇOK CİDDİ BİR ZEHİRDİR VE İYİ KÖTÜ HÜCRE AYIRT ETMEKSİZİN BÜTÜN HÜCRELERİ ÖLDÜRÜR. KARACİĞER, KALP VE BEYİNDE GERİ DÖNÜŞÜ İMKANSIZ HASARLARA SEBEP OLUR. ASLINDA BÜTÜN BEDENDE HER HÜCREYE VE ORGANA ZARAR VERİR. BU GERÇEK ARTIK DÜNYADA HER YERDE DEVAMLI ANLATILIYOR. İHTİYACINIZ OLAN DOĞRU BESLENMEDİR. UZUN YAZARSAM OKUNMADIĞI İÇİN TEKRAR ÖZET OLARAK YAZMAYA ÇALIŞTIM. UMARIM AYDINLATICI OLABİLMİŞİMDİR.
Florür oldukça toksiktir. 5 senedir ben devamlı karbonatla gargara yapıp dişlerimi temizliyorum. Diş macunlarında bulunan beyazlatıcı zaten sodyum bikarbonat tır. Dişlerin dayanaıklı olmasını sağlayan ise kalsiyum'dur. Eğer vücuttayeterli D Vitamini olmazsa kalsiyum emilimi çok az miktarda olur. Çocuklarınızın D vitamini almalarını sağlayın, özellikle kasım ayından sonra D Vitamini takviyesi alsınlar. Florür ilgili bir link vereyim ama İnternet te pek çok sitede zararları artık açıklanıyor. ...
Hangi Saatlerde Hangi Organlarımız Yenileniyor?
Yaşam şeklimizi de bu saatlere göre düzenlediğimiz takdirde bu yenilenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Örneğin akşam saat 11 de uyumazsak, saat 11 de kendini yenilemeye başlayan safra kesesi bu görevini yapamaz, ve ertesi günü yeterli performansta çalışamaz. Bununla birlikte göz altındaki torbalar ve şişkinlikler safra kesesinde çamur veya taş olduğunun bir belirtisi olabilir. Bunun için en az haftada 3 gece saat 11 de uyumamız gereklidir.
İşte organlar ve saatleri:
23 – 01 arası : Safra Kesesi
01 – 03 arası : Karaciğer
03 – 05 arası: Akciğer
05 – 07 arası : Kalın bağırsak
07 – 09 arası : Mide
09 – 11 arası : Dalak, Pankreas
11 -13 arası : Kalp
13 -15 arası : İnce bağırsak
15 -17 arası : Mesane
17 -19 arası : Böbrek
19 -21 arası : Kalp Kası
21 – 23 arası : Bedenin Isıtılması
Türkçe Kaynaklar:
Hangi organ kaç yılda yenileniyor
Kenevir yağı Kanse:
Video'nun 1ci dakikasında önce yayınlanmış yüzlerce rapor var. Ve farelerde işe yaradığını gösteren bir rapor var ... diyor sonuna doğruise "Ancak henüz kenevir yağının kansere çare olduğu yönünde yapılmış bir bilimsel çalışma bulunmuyor." denilmiş YANLIŞ. Aşağıdaki linkten 100 Bilimsel çalışma incelenebilir. Youtube'da "Hemp Oil Cures Cancer" yada "Cannabis Cures Cancer" diye aratma yapabilirsiniz. Ancak kanser hastasının tek bir şeyde çare aramasının doğru olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Muhakkak D Vitamini seviyesi 100 e çıkartmalı, bedeni asitlerden arındırmak için Sodyum Bikarbonatlı su içip, günde 2,5 - 3 litre su tüketilmeli ve muhakkak sebze ağırlıklı beslenmesi çok önemli. Ayrıca kanserin çoğunlukla virüs kaynaklı olduğudüşünülürse kolloidal gümüş suyu içilmesi tedavinin çok daha hızlı ve çabuk olmasını sağlayacaktır. Benim sayfamda Sodyum Bikarbonat'la ilgili bildirilen 72 Kanser Haberinide sayfamda bulunan Notlar bölümünden okuyabilirsiniz.
Sayfama bilgisayarınızdan girip en başa tutturduğum notta gerekli bütün açıklamaları okuyabilirsiniz. Bu konuyla ilgili senelerdir pek çok araştırma yaptım. Kenevir yağı yanlız kanser hastalığında değil pek çok hastalıkta muazzam sonuçlar veriyor. Google'da "list of hemp oil cures" yazarak araştırma yapabilirsiniz. Bu bitki ülkemizde yasak olsada Kanabinoid açısından zengin içinde THC olmayan "CBD Oil" var.
Bu yurt dışından sipariş verilebilir. Ülkemizde çok rahat CBD yağı üretilebilir. Birileri bu hususta bir eylemde bulunursa bu yağdan herkesin rahat faydalanabilmesi mümkün olucaktır. İnternette Hemp "cannabidiol (CBD)" diye arama yapabilirsiniz. Brezilyada bu yağın kanser tedavisinde kullanılması onaylandı. "MEDICAL BREAKTHROUGH: Hemp cannabidiol (CBD) product approved by Brazilian government for treatment of cancer".
CBD yağının iyigeldiği hastalıkların bir kaçı : Kanser, Antibiyotik dirençli enfeksiyonlar, Romatoid artrit, sedef hastalığı, Diyabet, Alkolizm, MS (Multipl Skleroz), Epilepsi, Kronik ağrı, Şizofreni ve Psikoz, Nikotin özlemini azaltır ...
Kenevir Bitkisinin Kanseri Tedavi Ettiğini Kanıtlayan 100 Bilimsel Çalışma
http://circleofdocs.com/there-are-now-100-scientific.../
Sayfama bilgisayarınızdan girip en başa tutturduğum notta gerekli bütün açıklamaları okuyabilirsiniz. Bu konuyla ilgili senelerdir pek çok araştırma yaptım. Kenevir yağı yanlız kanser hastalığında değil pek çok hastalıkta muazzam sonuçlar veriyor. Google'da "list of hemp oil cures" yazarak araştırma yapabilirsiniz. Bu bitki ülkemizde yasak olsada Kanabinoid açısından zengin içinde THC olmayan "CBD Oil" var.
Bu yurt dışından sipariş verilebilir. Ülkemizde çok rahat CBD yağı üretilebilir. Birileri bu hususta bir eylemde bulunursa bu yağdan herkesin rahat faydalanabilmesi mümkün olucaktır. İnternette Hemp "cannabidiol (CBD)" diye arama yapabilirsiniz. Brezilyada bu yağın kanser tedavisinde kullanılması onaylandı. "MEDICAL BREAKTHROUGH: Hemp cannabidiol (CBD) product approved by Brazilian government for treatment of cancer".
CBD yağının iyigeldiği hastalıkların bir kaçı : Kanser, Antibiyotik dirençli enfeksiyonlar, Romatoid artrit, sedef hastalığı, Diyabet, Alkolizm, MS (Multipl Skleroz), Epilepsi, Kronik ağrı, Şizofreni ve Psikoz, Nikotin özlemini azaltır ...
Kenevir Bitkisinin Kanseri Tedavi Ettiğini Kanıtlayan 100 Bilimsel Çalışma
http://circleofdocs.com/there-are-now-100-scientific.../
İster taze, ister kuru, ister tozunu isterseniz de suyunu tüketebileceğiniz zencefil, yüksek besin değeri ve içeriğindeki bioaktif bileşenler sayesinde dünyadaki en sağlıklı baharatlardan biri. Zencefil günlük kullanımın dışında geleneksel ve alternatif tıp amaçlı da kullanılmakta. Muhteşem aroması ve lezzeti, zencefili günlük beslenmenize dahil etmeniz için size ikna etmeye yetmiyorsa, işte zencefili düzenli yemeye başlamanız için bilimsel kaynaklı nedenler.
1. Zencefilde gingerol isimli önemli bir madde var.
Gingerol, zencefildeki temel tıbbi bileşen. İltihaplanma karşıtı ve antioksidan etkisi, yüksek bir bileşen olmasından dolayı düzenli zencefil tüketmeyi oldukça faydalı hale getiriyor.
2. Zencefil mide bulantısına iyi gelir (hamilelikte sabah bulantısı da dahil).
1 veya 1,5 gram kadar az bir zencefil, hamilelikte mide bulantısı, deniz tutması ve kemoterapiden kaynaklı mide bulantısı da dahil farklı tip mide bulantılarını rahatlatmaya yarıyor.
3. Zencefil kas ağrılarını ve acısını azaltır.
Etkileri kendisini hemen göstermese de zencefilin kas ağrılarının yanı sıra spor sonrası oluşan yorgunluğu da yavaş yavaş azalttığı biliniyor (muhtemelen iltihaplanma karşıtı özelliğinden dolayı).
4. Zencefil osteoartrit ile savaşmaya yardımcı olur.
Osteoartrit, vücut eklemlerinin dejenere olmasıyla ortaya çıkan yaygın bir kronik hastalıktır. Eklem ağrısı ve eklem sertleşmesi gibi rahatsızlıklara yol açar. Ne yazık ki yaygın bir sağlık problemidir. Dizinde osteoartrit olan kişiler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, zencefil tüketen kişilerin uzun vadede daha az ağrı çektiği ve ağrı kesici almaya daha az meyilli oldukları görüldü.
5. Zencefil kan şekerini düşürür ve kalp hastalıkları riskini azaltır.
Yeni yapılan araştırmalar, zencefilin diyabet karşıtı etkili özellikte olduğunu, kan şekeri seviyesini ve tip 2 diyabet hastalarındaki kalp hastalıkları risk faktörünü düşürdüğünü gösteriyor.
6. Zencefil sindirime yardımcı olur.
Çoğu kişi kronik hazımsızlık (sindirim güçlüğü) sorunu çeker. Bu da tekrarlayan karın ağrısı ve mide rahatsızlığına neden olur. Bunun temel nedeni ise midenin boşalmasındaki gecikme... Zencefilin mideyi boşaltmada etkili bir arabulucu rolü oynadığı, hazımsızlık ve diğer mide rahatsızlıkları çeken kişilerin semptomlarını hafiflettiği gösterdi.
7. Zencefil tozu menstruasyon ağrılarını azaltır.
Zencefilin çeşitli ağrı tiplerini iyileştirdiği biliniyor ve bunların arasında adet dönemi ağrıları da var. Yapılan bir araştırmada, adet dönemlerinin ilk üç günü 1'er gram zencefil tozu tüketen kadın katılımcılar, ağrılarının adet ağrısı ilaçları aldıkları zamandakilerle aynı oranda azaldığını bildirdiler.
8. Zencefil kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcı olur.
İnsanların ve hayvanların yer aldığı bir araştırmada zencefil tüketiminin kolesterolü önemli ölçüde düşürdüğü görüldü. Lipoprotein (LDL) yani kötü kolesterol seviyesinin yüksek olması, yediğiniz yiyeceklerden etkilenir. Yapılan araştırmalar zencefilin, bazı yiyeceklerin kötü kolesterolünüz ve trigliserit seviyesi üzerindeki olumsuz etkileriyle savaşmaya yardımcı olduğunu gösteriyor.
9. Zencefil kanseri önlemeye yardımcı olur.
Zencefilde kanseri önlemeye yardımcı bir bileşen var: 6-gingerol. Çiğ zencefilde bol miktarda bu kanser önleyici özelliğe sahip 6-gingerolden bulunur. 30 insan üzerinde yapılan bir araştırmada günde 2 gram zencefil özü tüketmenin bağırsaktaki iltihap öncesi artan molekülleri azalttığı görüldü.
10. Zencefil beyin fonksiyonlarını geliştirir ve beyin hastalıklarıyla savaşmaya yardımcı olur.
Beyin hastalıkları, kişinin günlük normal aktivitelerini sekte vurabilen ciddi rahatsızlıklardır ve Alzheimer hastalığında olduğu gibi çökertici ve elden ayaktan düşüren etkileri olabilir. Oksidatif stresin ve kronik iltihabın Alzheimer hastalığına yol açan faktörlerin başında geldiği düşünülüyor. Hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırmada zencefilde bulunan antioksidanların ve bioaktif bileşenlerin, beyindeki iltihapla savaşmaya ve iltihabı hafifletmeye yardımcı olduğu görüldü. Yapılan başka araştırmalar da, zencefilin kişileri doğal yaşlanma süreciyle birlikte oluşan beyin hasarından korumaya yardımcı olduğuna işaret ediyor.
11. Gingerol hastalıkların tedavisinde yardımcı olur.
Zencefildeki gingerol isimli aktif bileşenin enfeksiyon riskini azalttığı gösterildi. Zencefil özünün çeşitli bakteri tiplerinin büyümesini önlediği, gingivit ve solunum yolu enfeksiyonları gibi bakteriyel ve virütik hastalıklarla savaşmada oldukça faydalı olduğu bulundu.
VÜCUTTAKİ TÜM MİKROPLARIN KÖKÜNÜ KURUTUYOR
Ev yapımı antibiyotik etkili tarifler sayesinde ecza dolaplarını, antibiyotikleri, ağrı kesici ve ateş düşürücüler artık unutacaksınız. Vücut kırgınlığına soğuk algınlığına iyi gelen bu doğal antibiyotik etkili içecekler, mikropları yok ediyor.
Ballı su
Sabah uyandığınızda bir bardak ılık suyun içine bir tatlı kaşığı bal ekleyerek içmek vücut direncinizi artırmaya yetecektir. Çünkü bal doğal bir enerji kaynağıdır. Tüm bunların yanı sıra bakterilerle savaşarak bağışıklık sisteminizi de güçlendirir.
Zerdeçallı mercimek çorbası
Zerdeçal ile annelerimizin şifalı çorbası olan mercimek çorbasının gücünü düşünebiliyorsunuz değil mi? Bizde lezzetli bir tarifi bulunan mercimek çorbasını hazırlarken tuz ve karabiberi eklediğiniz sırada toz olarak tarife ek 1-2 çay kaşığı zerdeçal ekleyebilirsiniz.Zencefil çayı
Taze veya kuru zencefil ile hazırlayabileceğiniz hoş kokulu bir çay olan zencefil çayı, göğüs tıkanıklığını açmak ve grip ile bağlantılı boğaz ağrılarını hafifletmek için etkilidir. Ayrıca zencefilin içinde bulunan bileşenler, vücudunuzun viral hücrelere karşı direncini artırarak grip ve soğuk algınlığından kurtulma sürecini hızlandıracaktır.
Zerdeçal
Mikroplarla savaşma özelliği bulunan zerdeçal, tüketildiği andan itibaren kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan şifalı ve hatta mucizevi diyebileceğimiz bir bitkidir. Bitki çaylarının geneli gibi sıcak su içerisinde 2-4 dakika demlemek yeterlidir. Ancak unutmamak gereken bir konu, zerdeçalın çay olarak günde 2-3 bardaktan fazla tüketilmemesi gerektiğidir.
Her Sabah Bu İksirden İçerek Hastalığınıza Veda Edin
Atardamar Tıkanıklığına, Yüksek Tansiyona ve Kötü Kolesterole, Her Sabah 4 Yemek Kaşığı Bu İksirden İçerek Veda Edeceksiniz
Dünyadaki birçok insan yüksek kolesterolün sebep olduğu semptomlardan muzdarip. Ki bu semptomlara bazen stresten ve günlük hızlı yaşantı tarzımız da sebep olabiliyor.
Kolesterol seviyesi, 60 ile 6,20 mmol/L’i aşınca, birçok sağlık sorununa neden olabilir.
Neyse ki, tamamen doğal olan bu iksir ile tıkanan damarlar ve onun etkileri olabilecek kötü kolesetrol, yüksek tansiyon gibi sıkıntılara çözüm bulabilirsiniz.
Bu şurubun etkileri mucizevi olmakla birlikte bu saydığımız hastalıklarda da gerçekten işe yarıyor. Ayrıca hazırlaması da çok kolay!
Kolesterol seviyesi, 60 ile 6,20 mmol/L’i aşınca, birçok sağlık sorununa neden olabilir.
Neyse ki, tamamen doğal olan bu iksir ile tıkanan damarlar ve onun etkileri olabilecek kötü kolesetrol, yüksek tansiyon gibi sıkıntılara çözüm bulabilirsiniz.
Bu şurubun etkileri mucizevi olmakla birlikte bu saydığımız hastalıklarda da gerçekten işe yarıyor. Ayrıca hazırlaması da çok kolay!
Kötü Kolesterol, Yüksek Tansiyon ve Tıkanıklığına Karşı Doğal Karışım
İksirin Yapılışı: İlk olarak limonları soğuk suyla yıkayın. Sonrasında bir tencereye suyu doldurun ve limonları kabuklarını soymadan 2-3 dilime bölerek suya ekleyin, karışımı bir saatliğine kendi halinde bekletin. Maydanozu doğrayın ve tencereye onu da ekleyin, karışımı bir kaç saat kısık ateşte pişirin. Son olarak, tencereyi ateşten alın. Ve iksiriniz hazır! Cam şişelerle buzdolabında muhafaza edin. Dilerseniz ölçüleri azaltıp her seferinde taze olarak da tüketebilirsiniz.
Kürün Uygulanışı: Bu içecekten her sabah 4 yemek kaşığı aç karnınıza, kahvaltıdan 20 dakika öncesinde için. Not: Bu doğal karışımların mutlaka uzman kontrolünde kullanılması önerilir.
LÜTFEN DİKKAT ……. !!!!
YEDİKLERİNİZE DİKKAT ETMENİZE RAĞMEN SÜREKLİ KİLO PROBLEMİ YAŞIYORSANIZ ve KOLAY KİLO VEREMİYORSANIZ EĞER,
KARACİĞER YAĞLANMANIZ , YÜKSEK KOLESTEROL (LDL )VE TRİGLİSERİD PROBLEMİNİZ VARSA EĞER,
…
İŞİTME VE GÖRME KAYBIYLA İLGİLİ PROBLEMLER YAŞIYORSANIZ EĞER,
DIYABET TİP II , VARSA EĞER,
ZAMAN ZAMAN YADA SÜREKLİ BİR KABIZLIK PROBLEMİNİZ VARSA EĞER,
EKLEM PROBLEMLERİ, ROMATİZMA vb. VARSA EĞER ,
CİLDİNİZ KURU VE ZAMAN ZAMAN PUL PUL DÖKÜLÜYORSA,
SAÇLARINIZLA İLGİLİ PROBLEMLER VE DÖKÜLMELER
GİBİ PROBLEMLERDEN BİRİSİNİ YADA PEK ÇOĞU YAŞIYORSANIZ EĞER …
SAÇLARINIZLA İLGİLİ PROBLEMLER VE DÖKÜLMELER
GİBİ PROBLEMLERDEN BİRİSİNİ YADA PEK ÇOĞU YAŞIYORSANIZ EĞER …
İŞTE SİZE MUCİZEVİ ETKİLER TAŞIYAN , TAMAMEN DOĞAL BİR DETOKS-ARINMA KÜRÜ,
SADECE 3 HAFTA VE SABAH KAHVALTISI YERİNE BUNU YAPACAKSINIZ …
SADECE 3 HAFTA VE SABAH KAHVALTISI YERİNE BUNU YAPACAKSINIZ …
Sizin,
YILDA 1 KEZ , SADECE 3 HAFTA UYGULAYACAĞINIZ BU BASİT DETOX PROĞRAMIYLA , BARSAKLARINIZI TEMİZLEYİP BU PROBLEMLERI ASGARİYE İNDİRİP ,
HATTA KURTULMANIZ DAHİ MÜMKÜN OLABİLİR
ayrıca Bu basit DETOX yöntemiyle ;
YAŞAM SÜRENİZİ UZATABİLİR, KANSER de DAHİL PEK ÇOK HASTALIKTAN DA KORUNABİLİRSİNİZ.
YILDA 1 KEZ , SADECE 3 HAFTA UYGULAYACAĞINIZ BU BASİT DETOX PROĞRAMIYLA , BARSAKLARINIZI TEMİZLEYİP BU PROBLEMLERI ASGARİYE İNDİRİP ,
HATTA KURTULMANIZ DAHİ MÜMKÜN OLABİLİR
ayrıca Bu basit DETOX yöntemiyle ;
YAŞAM SÜRENİZİ UZATABİLİR, KANSER de DAHİL PEK ÇOK HASTALIKTAN DA KORUNABİLİRSİNİZ.
SADECE , SABAH KAHVALTISI YERİNE AŞAĞIDAKİ KARIŞIMI İÇECEKSİNİZ HEPSİ BU.
1. HAFTA …. 1 YEMEK KAŞIĞI KETEN TOHUMU UNU ……. 100 ml KEFİR
2. HAFTA ……2 YEMEK KAŞIĞI KETEN TOHUMU UNU …….100 ml KEFİR
3. HAFTA ……3 YEMEK KAŞIĞI KETEN TOHUMU UNU …….150 ml KEFİR
1. HAFTA …. 1 YEMEK KAŞIĞI KETEN TOHUMU UNU ……. 100 ml KEFİR
2. HAFTA ……2 YEMEK KAŞIĞI KETEN TOHUMU UNU …….100 ml KEFİR
3. HAFTA ……3 YEMEK KAŞIĞI KETEN TOHUMU UNU …….150 ml KEFİR
NOT :
KETEN TOHUMU UNU İÇİN , KENDİNİZ ORGANİK KETEN TOHUMU ALIP ÇEKEBİLİRSİNİZ ( ÇÜNKÜ HER GÜN TAZE HAZIRLANACAK ).
KETEN TOHUMU UNU İÇİN , KENDİNİZ ORGANİK KETEN TOHUMU ALIP ÇEKEBİLİRSİNİZ ( ÇÜNKÜ HER GÜN TAZE HAZIRLANACAK ).
KEFİR İÇİN , HAZIR KEFİR İÇECEKLERDEN ALABİLİRSİNİZ ( ÖZELLİKLE KEÇİ SÜTÜNE HAZIRLANMIŞ OLANLARDAN )
+
GÜN İÇİNDE MUTLAKA , 2 LİTRE SU İÇİNİZ …..
KEZA BU SU İÇİNE ÇOK AZ BAL DA KATABİLİRSİNİZ ( 1 TATLI KAŞIĞI KADAR ) VARSA KESTANE BALI , YOKSA ÇAM BALI DA OLABİLİR .
+
GÜN İÇİNDE MUTLAKA , 2 LİTRE SU İÇİNİZ …..
KEZA BU SU İÇİNE ÇOK AZ BAL DA KATABİLİRSİNİZ ( 1 TATLI KAŞIĞI KADAR ) VARSA KESTANE BALI , YOKSA ÇAM BALI DA OLABİLİR .
ÖNEMLİ NOT : ÖSTROJEN DUYARLI KANSER GEÇİRMİŞ OLANLAR ve TEDAVİ ALANLAR , KETEN TOHUMU KULLANAMAZLAR …
BU HUSUSA LÜTFEN DİKKAT EDİNİZ …!!!!
BU HUSUSA LÜTFEN DİKKAT EDİNİZ …!!!!
PROĞRAMINIZ ESNASINDA , SÜMÜKSÜ YAPIDA BİR KAKA NORMALDİR , HATTA PARAZİT ÇIKIŞI DAHİ OLABİLİR , ENDİŞELENMEYİNİZ… !!!!
PROĞRAM SONUNDA BARSAK FLORANIZ ÇOK DAHA SAĞLIKLI VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİZ DE ÇOK DAHA GÜÇLÜ OLACAKTIR .
BESLENME PROĞRAMLARINIZDAN , PROBİYOTİK İÇERİKLİ BESİN MADDELERİNİ EKSİK ETMEYİNİZ.
– KEFİR
– EV YAPIMI , LAHANA ve PANCAR TURŞULARI
– % 100 NAR EKŞİSİ
– BOZA
– KEFİR
– EV YAPIMI , LAHANA ve PANCAR TURŞULARI
– % 100 NAR EKŞİSİ
– BOZA
Afiyet, şifa olsun
Bir dost smile ifade simgesi
Clean the intestine using this flax seed flour regimen – Instead of breakfast consume this mixture for 3 weeks:
Week 1: 1 tablespoon of flaxseed flour and 100 ml of kefir
Week 2: 2 tablespoons of flaxseed flour and 100 ml of kefir
Week 3: 3 tablespoons of flaxseed flour and 150 ml of kefir
Beğen · Paylaş
Week 1: 1 tablespoon of flaxseed flour and 100 ml of kefir
Week 2: 2 tablespoons of flaxseed flour and 100 ml of kefir
Week 3: 3 tablespoons of flaxseed flour and 150 ml of kefir
Beğen · Paylaş
doktorunuza danışmadan yapmayınız
kaynak sağlık olsun
BÖBREKLERİNİZİ ARINDIRMANIN 5 BASİT YOLU.
Böbreklerinizi Temizlemenin Önemi
Böbrekleriniz, bir an için bile olsun durmaz, sürekli çalışır. Kanı filtreler, arındırır, fazla tuz ve toksinleri giderir, hormon salınımını tetikler ve tüm bunların sonucu olarak da, kan basıncınız daha iyi şekilde düzenlenmiş olur ve vücudunuz elektrolit dengesine sahip olur. Birçok insan, bu organların görevlerinin önemini küçümsemektedir ve farkında olmadan, sağlıksız bir yaşam tarzı güderek, böbreklerine zarar vermektedir. Ancak, sonunda, sorunlar ortaya çıkacaktır. Kreatinin seviyeleri yükselecek, böbrek fonksiyonlarını kaybedecekler ve kanın düzgün filtrasyonu yavaşlayacaktır. Artık yavaş yavaş kendinizi yorgun ve hasta hissetmeye başlarsınız. Ve eğer, şu an hayatınızın karmaşık olduğunu düşünüyorsanız, bir de diyalize bağlı olmak zorunda olduğunuzu hayal edin. Belki de halihazırda bu şekilde yaşamak zorunda olan birini tanıyorsunuz ve böbreklerinize iyi bakmanın önemini öğrendiniz. Peki onları korumaya, neden bugünden başlamayasınız?
Böbreklerinizde Problem Olabileceğinin Belirtileri
Birazdan açıklayacağımız belirtilerden bir veya birkaç tanesini mutlaka yaşamışızdır. Örneğin bazı günler kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz veya bacaklarınızda şişkinlik olabilir. Bu durum tamamen normaldir; ancak eğer bu düzelmeyen bir durum haline gelirse veya bu duruma idrara çıkarken zorlanma veya acil idrara çıkma ihtiyacı da eşlik ederse, mutlaka bir doktora görünmelisiniz.
Sürekli yorgunluk,
Bacaklarda, özellikle de ayak bileklerinde şişkinlik,
Vücut genelinde kaşıntı, gerginlik,
Normalden daha fazla, sık sık idrara çıkma,
İştahsızlık, kusma ve baş dönmesi,
Ellerde ve ayaklarda boşalma,
Ani uyuma isteği,
Vücudun bazı kısımlarında koyu lekelerin oluşması.
Böbreklerinize Detoks Yapmanın Beş Yolu
1. Karbonat
Eminiz ki, siz bu tavsiyeyi daha önce duydunuz. Karbonat, doğal elektrolittir ve kandaki asiditeyi (pH seviyesini) düzenleyicidir. Böbrek rahatsızlığınız varsa, renal asidoz olarak bilinen, asiditenin artarak böbrek fonksiyonlarının bozulmasına neden olduğu rahatsızlıktan yakınıyor olmanız çok mümkündür. Karbonat, asiditeyi engelleyerek, pH dengesinin sağlanmasına yardımcı olur ve ayrıca böbrek taşı oluşumunu engelleyicidir, varolan böbrek taşlarının ise ilerleyerek böbrek fonksiyonlarını bozmasını önlemeye yardımcıdır. Bu sebeple, bir su bardağı suya bir çay kaşığı karbonat ilave ederek bu içeceği haftada en az üç defa tüketmek iyi bir fikirdir.
2. Elma Sirkesinin Faydaları
Bu konu ile ilgili, elma sirkesi böbreklere faydalı olan bir asit içermesi ile konuya dahil omaktadır. İlk bakışta biraz çelişkili görünebilir, çünkü sirkeyi kandaki asidite seviyesini yükseltmek için kullanmıyoruz; elma sirkesinin bu konudaki işlevi sindirimi teşvik etmesi ve böbreklere olan detoks etkisidir. Ana öğünlerden sonra, bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi ekleyerek tüketmeyi deneyin. Neden hemen denemeyesiniz ki?
3. Böbrekleriniz İçin En Faydalı Bitkiler
Fitoterapi, kan akışınızı filtreleyerek, iltihaplanmayı azaltarak ve böbrek taşı oluşumunu önleyerek; böbreklerinizi temizlemek için en ideal yollardan biridir. Akşam çayı yapabilmek için en faydalı bitkiler aşağıdaki gibidir
Fesleğen: Acı verici böbrek taşlarından korunmak için çok etkili bir bitkidir. Bunun için, beş yaprak fesleğen ve bir çorba kaşığı bal kullanarak, bir çay yapabilirsiniz.
Karahindiba: Sindirim, karaciğer ve böbrekleriniz için en etkili bitkilerden biridir. Detoks için mükemmeldir. Çay yapmak için, sadece iki çay kaşığı kurutulmuş karahindiba çiçeğini on beş dakika kadar kaynatın. Bu çayı günde bir defa tüketin.
Zencefil: Halihazırda zencefili seviyorsanız, çok şanslısınız. Çünkü zencefil, enfeksiyon, ağrı, iltihaplanma gibi problemlerin çözümü için kullanılabilecek en ideal köklerdendir. Zencefil ayrıca, karaciğer ve böbrekleri arındırır ve güçlendirir.
4. En İyi Meyveler ve Meyve Suları
Karpuz: Bu meyve, böbrekler için iyileştiricidir ve adeta doğal bir ilaçtır. Neden? Çünkü her şeyden önce, bu meyve yüksek oranda su içerir, vücuttaki dokuları ve kan akışını arındırıcıdır. Unutmayın, karpuzu, taze iken yemeye özen göstermelisiniz.
Nar Suyu: Sıkıştırıcı özellikleri sayesinde bu asidik meyve suyu, sağlıklı bir beslenme diyetinin olmazsa olmazıdır.
5. Sabahları Bir Çorba Kaşığı Zentinyağı ve Limon
Bildiğiniz üzere, zeytinyağı, oleik asit açısından zengindir ki bu asit de vücuda anti-enflamatuar etki yaparak fayda sağlamaktadır. Zeytinyağı ayrıca, mono doymamış yağlarla doludur, ki bu yağlar böbrekler için çok iyidir. Sabahları, bir çorba kaşığı zeytinyağı ile birkaç damla limon suyunu karıştırın ve tüketin. Bu karışım, sizi böbrek taşı oluşumundan koruyacaktır. Neden hemen başlamayasınız ki?
kaynak: sağlığa bir adım
ZERDEÇAL MUCİZESİ
ZERDEÇAL’IN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR…!
Bu bitkinin bir çay kaşığı kadarı bile hafızayı güçlendirmeye yetiyor
Tayvan’da yapılan araştırma, kahvaltıda bir gram zerdeçal tüketmenin diyabetin ilk evresinde ve bilişsel becerilerinde azalma riski bulunan kişilerin hafızasını güçlendirdiğini gösterdi.
Diyabet teşhisi koyulan 60 yaşın üzerinde kadın ve erkeklerin katıldığı araştırmada, bilim adamları zerdeçalın hafızaya etkisini araştırdı.
Tayvan’da yapılan araştırma, kahvaltıda bir gram zerdeçal tüketmenin diyabetin ilk evresinde ve bilişsel becerilerinde azalma riski bulunan kişilerin hafızasını güçlendirdiğini gösterdi.
Diyabet teşhisi koyulan 60 yaşın üzerinde kadın ve erkeklerin katıldığı araştırmada, bilim adamları zerdeçalın hafızaya etkisini araştırdı.
Katılımcılar kahvaltıdan önce ve saatler sonra hafıza testine tabi tutuldu. Kahvaltıda bir gram zerdeçal tüketen katılımcılar testlerde daha başarılı oldu.
Araştırmanın sonuçları, “Asia Pacific Journal of Clinical Nutrition” dergisinde yayımlandı.
PEKİ ZERDEÇAL NASIL TÜKETİLMELİ?
Hindistan’da günde en az 1 çay kaşığı zerdeçal kullanılmaktadır. Bu nedenle, Hintlilerde akciğer, meme, böbrek kanserleri daha az görülmektedir. Ayrıca Alzheimer oranı yaşlılarda yok denecek kadar azdır.
Zerdeçalın zeytinyağı, karabiber, kırmızıbiber ile birlikte tüketilmesi vücut tarafından tamamen emilmesini sağlamaktadır.
Zerdeçalı kaynayan her yemeğe 1 tatlı kaşığı eklemekle kullanabilirsiniz. Hemen hemen her yemeğe yakışan bir tadı vardır. Süte ekleyerek içilebileceği gibi çayı da tüketilebilir. Fakat belki de en etkili kullanım salatalara ekleyerek, limon ve baharatlar ile kullanımıdır.
Altın Süt Tam Bir Şifa Deposu – ZERDEÇAL SÜT MUCİZESİ
Yalnızca iki malzeme ile hazırlanan altın süt karışımı bir çok hastalığa karşı şifa sağlıyor. Kolon, sinir sistemi ve kemik dokusu için oldukça faydalı bir karışım olan altın süt aynı zamanda eklem ağrıları tedavisinde bitkisel bir takviye olarak tercih ediliyor. Romatizma ve artrite gibi eklem hastalıklarında tedavi edici özellik gösteriyor. Aynı zamanda altın süt bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği sayesinde kansere yakalanma riskini azaltıyor ve kansere karşı vücutta koruma sağlıyor.
Zerdeçal, süt ve su birleşimiyle oluşan karışım karaciğeri temizlemede, vücutta ki toksinleri temizleme de ve sindirim sistemini düzene sokmada yardımcı oluyor.
Altın Süt Nasıl Hazırlanır?
Malzemeler:
40 gram zerdeçal (yaklaşık 3 yemek kaşığı)
1 su bardağından biraz daha az su (100-150 ml su)
Süt
40 gram zerdeçal (yaklaşık 3 yemek kaşığı)
1 su bardağından biraz daha az su (100-150 ml su)
Süt
Altın Süt Tarifi: İlk olarak su ve toz zerdeçal karıştırılır. Ardından ocağa alınarak yaklaşık 8 dakika kadar pişirilir. Karışım macun kıvamına gelecektir. Eğer katı bir kıvamda olursa bir miktar daha su ilave edebilirsiniz. Macun kıvamına geldikten sonra ocağın altını kapatın. Hazırladığınız bu karışımı 40 gün boyunca buzdolabında muhafaza edebilirsiniz.
Zerdeçal ve su ile hazırladığınız bu macundan her gün sabah ve akşam olmak üzere günde 2 defa 1 çay kaşığı macunu 1 bardak süt ile karıştırarak tüketmelisiniz. Dilerseniz altın sütünüzü bal ile tatlandırabilirsiniz. Düzenli kullandığınızda daha etkili ve hızla faydasını göreceksiniz.
İşaretler ve belirtiler şunlardır: karın ağrısı, mide boş olduğunda kötü; mide bulantısı; iştah kaybı; sık geğirme ve şişkinlik
Eğer daha önce bu sorunu yaşadıysanız, o zaman duygu biliyorum - sizi rahatsız ve aynı zamanda, hızlı ve kolay bir şekilde ondan kurtulmak olamaz. bu yazıda nasıl mide gazı için en etkili ev çare yapmak için size göstermek için gidiyoruz çünkü Ama endişe edilmemelidir.
Bu araç müthiş. Sadece 60 saniye içinde şişkinliği kurtulmak. Bu tarif çok basit ve yapmak kolaydır. . Sadece basit talimatları uygulayın : Aşağıdaki maddeler gerekecektir 1 orta ölçekli salatalık (soyulmuş ve doğranmış) (ince kıyılmış) 1 orta boy limon 1 tatlı kaşığı rendelenmiş zencefil 12 küçük nane yaprakları 2 litre su
Hazırlanışı:
Çok basit: sadece pürüzsüz kadar tüm malzemeyi karıştırın! Sen 8 ila 10 bardak bu şaşırtıcı içecek bir gün içmelisiniz. Bu ev yapımı içecek sindirim geliştirmek güçlü bileşenler içerir ve kabızlık ve şişkinlik önler. Kesinlikle bu ev yapımı tarifi denemelisiniz. Sen sonuçlara şaşıracaksınız!
Spirulina NEDİR?
BİN YILIN SÜPER BESİNİ SPİRULİNA
Spirulina 18 farklı aminoasit, 94 mineral, 2000’den fazla enzim,Omega3,6,9 yağ asitleri, kompleks vitaminler, antioksidanlar, pigmentler ve birçok biyoaktif maddenin ısıl işlem görmemiş doğal ve bitkisel deposudur.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO):
“Geleceğin en iyi gıdası”
“Geleceğin en iyi gıdası”
- ABD Gıda ve İlaç Bakanlığı (FDA):
“En iyi besin takviyesi”
“En iyi besin takviyesi”
– Uluslararası Gıda Konferansı (1993):
“En iyi doğal besin”
“En iyi doğal besin”
.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme için günlük 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesini önermektedir. Günlük 1 porsiyon Spirulina (6 tablet) tüketilmesi bu ihtiyacı yeterince karşılamaktadır. Çeşitli durumlarda (çeşitli rahatsızlıklarda, vejetaryen beslenmede, ağır egzersiz durumlarında, vb.) günlük 3-5 porsiyon güvenle tüketilebilir.
.
Sağlıklı her bireyin Spirulina kullanması, kişinin yaşam kalitesini arttıracağı gibi, kişinin aynı zamanda hastalıklara yakalanma riskini de azaltacaktır.
.
Spirulina,mavi-yeşil alglerden mikroskobik bir yosun türüdür. Mavi-yeşil renkli, mikroskobik ölçülerde, iplik (helezonik) şeklinde bir alg’dir. Alkali sularda serbest yığınlar halinde bulunur (su yosunu). Eşeysiz olarak bölünerek çoğalırlar. Spirulina, bilinen protein kaynakları içerisinde en yüksek protein(%60-70) içeren doğal bir besindir. Vitaminler(provitamin A, B12) ve mineraller(Fe, Ca, Mg) ile doğal pigmentler(Yeşil Klorofil, fikosiyanin, karotenoidler) açısından da çok zengindir. Selüloz çeperinin olmamasından dolayı çok kolay sindirilebilir. Toksik özelliği yoktur. Çok zengin bir klorofil kaynağıdır. Bulunduğu su ortamını veya yetiştiricilik havuzlarını koyu mavi-yeşil renge çevirir. Protein, mineral ve vitaminler açısından zengin; bir çok hastalığın tedavisinde destekleyici olarak kullanılabilen doğal bir besindir.
.
Spirulina içerik olarak dünyadaki en zengin besinlerden biridir. içerdiği protein, beta-karoten, klorofil, vitamin, gamma linoleik asit ve mineraller gibi beslenme öğeleriyle bilim adamlarını şaşırtmaktadır. Aynı zamanda dünyanın en zengin B12 vitamini kaynaklarından biridir. Yapısında doğal karışık karoten ve xantophil phyto pigmentler taşır. Selüloz içermeyen zar duvarıyla kolaylıkla sindirilebilen bir yapıdadır. Spirulina’nın gücü yalnızca içerdiği maddelerden değil bu maddeler arasındaki sinerjiden de kaynaklanmaktadır. Bunun anlamı, Spirulina’nın içeriğinde bulunan maddelerin, bir araya gelerek daha büyük bir etki oluşturmasıdır.
Bilindiği gibi güneş enerjisinin insan sağlığı üzerine vazgeçilmez etkileri vardır. Bu enerji taze sebzelerde, olgunlaşmış meyvelerde ve güneşte vardır. Spirulina’da ise güneş enerjisini başka hiçbir yerde bulunmayan enerjiye çevirecek bir güç merkezi bulunmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki Spirulina güneş enerjisi içeren en zengin kaynaklardan biridir.
.
BİLİMSEL ÇALIŞMALAR (Spirulina platensis)
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme için günlük 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesini önermektedir. Günlük 1 porsiyon Spirulina (6 tablet) tüketilmesi bu ihtiyacı yeterince karşılamaktadır. Çeşitli durumlarda (çeşitli rahatsızlıklarda, vejetaryen beslenmede, ağır egzersiz durumlarında, vb.) günlük 3-5 porsiyon güvenle tüketilebilir.
.
Sağlıklı her bireyin Spirulina kullanması, kişinin yaşam kalitesini arttıracağı gibi, kişinin aynı zamanda hastalıklara yakalanma riskini de azaltacaktır.
.
Spirulina,mavi-yeşil alglerden mikroskobik bir yosun türüdür. Mavi-yeşil renkli, mikroskobik ölçülerde, iplik (helezonik) şeklinde bir alg’dir. Alkali sularda serbest yığınlar halinde bulunur (su yosunu). Eşeysiz olarak bölünerek çoğalırlar. Spirulina, bilinen protein kaynakları içerisinde en yüksek protein(%60-70) içeren doğal bir besindir. Vitaminler(provitamin A, B12) ve mineraller(Fe, Ca, Mg) ile doğal pigmentler(Yeşil Klorofil, fikosiyanin, karotenoidler) açısından da çok zengindir. Selüloz çeperinin olmamasından dolayı çok kolay sindirilebilir. Toksik özelliği yoktur. Çok zengin bir klorofil kaynağıdır. Bulunduğu su ortamını veya yetiştiricilik havuzlarını koyu mavi-yeşil renge çevirir. Protein, mineral ve vitaminler açısından zengin; bir çok hastalığın tedavisinde destekleyici olarak kullanılabilen doğal bir besindir.
.
Spirulina içerik olarak dünyadaki en zengin besinlerden biridir. içerdiği protein, beta-karoten, klorofil, vitamin, gamma linoleik asit ve mineraller gibi beslenme öğeleriyle bilim adamlarını şaşırtmaktadır. Aynı zamanda dünyanın en zengin B12 vitamini kaynaklarından biridir. Yapısında doğal karışık karoten ve xantophil phyto pigmentler taşır. Selüloz içermeyen zar duvarıyla kolaylıkla sindirilebilen bir yapıdadır. Spirulina’nın gücü yalnızca içerdiği maddelerden değil bu maddeler arasındaki sinerjiden de kaynaklanmaktadır. Bunun anlamı, Spirulina’nın içeriğinde bulunan maddelerin, bir araya gelerek daha büyük bir etki oluşturmasıdır.
Bilindiği gibi güneş enerjisinin insan sağlığı üzerine vazgeçilmez etkileri vardır. Bu enerji taze sebzelerde, olgunlaşmış meyvelerde ve güneşte vardır. Spirulina’da ise güneş enerjisini başka hiçbir yerde bulunmayan enerjiye çevirecek bir güç merkezi bulunmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki Spirulina güneş enerjisi içeren en zengin kaynaklardan biridir.
.
BİLİMSEL ÇALIŞMALAR (Spirulina platensis)
NASA astronotlara besin tableti yapılması amacıyla Spirulina üzerinde yapılan ilk çalışmalara öncülük etmiştir. Bu anlamda çalışmalarını Alabama Üniversitesi ile birlikte sürdürmüştür. Ayrıca geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Tarım Örgütü (FAO) tarafından Spirulina’nın çocuklar ve yetişkinler için güvenli, faydalı bir besin olduğu kabul edilmiş, tüketimi önerilmiştir. Ref:(1)
.
Spirulina, balık eti (% 15-20), soya fasülyesi (% 35), süt tozu (% 35), yer fıstığı (% 25), taze yumurta (% 12) veya tahıllar (% 8-14) gibi doğal besinlerin çok daha üzerinde, % 60-70 protein içeriğine sahiptir. Ref: (2)(3).
.
Spirulina’nın içerdiği besleyici elementler, vitaminler ve mineraller doğal olduklarından, sentetik yolla elde edilenlerden farklı olarak insan vücudunda birikime neden olmaz ve atılır. Ref: (2)(3)
.
Spirulina’ nın sahip olduğu yüksek proteine ek olarak, %20 karbonhidrat, %5yağ, % 7 mineraller ve % 3-6 arasında su (nem) vardır.Bundan dolayı Spirulina, et veya süt ürünlerinden elde edilen proteinlerin tersine, düşük yağlı, düşük kalorili ve kolesterolsüz bir protein kaynağıdır. Ref: (2)(3)
.
Spirulina’nın doğal ve zengin vitamin içeriği, insan besini olarak kullanılmasında diğer bir önemli nedenidir. Ref: (2)(3).
.
Spirulina’nın vejeteryanlar için önemi, vitamin B12 bakımından yüksek değerde olmasından kaynaklanmaktadır (US-RDA’nın tavsiye ettiği dozun % 533’ü). Spirulina vitamin B12 açısından dünyanın en zengin doğal kaynağıdır. Ref: (2)(3).
.
Güçlü antioksidan Spirulina, böbrek taşını oluşturan kalsiyum oksalatı ortamdan uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle sürekli böbrek taşı üreten bünyelerde rahatlıkla kullanılabileceği ifade edilmiştir. Ref: (4)
.
Spirulina, kuru ağırlığının yaklaşık % 1’ini oluşturan GLA (Gamma-linolenic asit) bakımından zengin bir doğal kaynaktır.GLA, prostaglandin sentezi ve metabolizmasında gerekli olup PGE1, kan basıncının ayarlanması, kolesterol sentezi, yangı ve hücre üremesinin de içinde bulunduğu, vücut içindeki pek çok esansiyel görevlerde rol alır. GLA’nın, kalp rahatsızlığında ve kadınların regl dönemlerindeki stresi azaltıcı özelliği vardır(Richmond, 1986). Spirulina eşekotu yağından 3 kat daha fazla GLA içermektedir. GLA düşük kan kolestrolüne ve yüksek kan basıncının ayarlanmasına yardımcı olur. Ref: (6)
ScreenHunter_09 Jan. 10 12.11
.
Spirulina hücrelerinin sahip olduğu bu özellik, intestinal malabsorpsiyon şikayeti olan veya zor sindirilebilen kompleks proteinlerden kaçınması gereken yaşlı kişiler için önemlidir. Ref: (2)(3).
.
Spirulina, yaraların iyileştirilmesinde rol oynar. Tedavide kremler, yumuşak preperatlar, solüsyonlar ve süspansiyonlar halinde farklı şekillerde uygulanabilir. Ref: (2)(3)
.
Spirulina’da bulunan fikosiyaninin genel anlamda bağışıklık sistemini desteklediğini ve çeşitli hastalıklara karşı koruma sağladığı belirtilmiştir. Çin bilim adamları, fikosiyaninin beyaz kan hücrelerini ve toksik maddelerden ya da radyasyondan zarar gören kemik iliği hücrelerini düzenlediklerini savunmaktadırlar. Ref: (7)
.
Spirulina yüksek düzeylerde Beta-karoten, Demir ve Çinko içermekle birlikte Selenyum, Mangan, Bakır, Krom, vitamin C ve E içermektedir. Bu antioksidant mineraller ve vitaminlerin bağışıklık sistemini uyardıkları, özellikle kansere karşı korumada rol oynadıkları ve yaşlanmayı yavaşlattıkları belirlenmiştir. Ref:(5)
.
Araştırmalardan alınan sonuçlara göre ; Spirulina , bağırsak fonksiyonlarını ve sindirim hızını arttırmaktadır. Spirulina, E.coli ve Candida gibi zararlıları durdurucu, Lactobacillus ve Bifidobacteria gibi yararlı mikropları harekete geçirmektedir. Ref: (7)
.
Anti kanser koruyucusu olan beta karoten meyve ve sebzelerde oldukça zengindir. Yaklaşık 10 gram Spirulina’daki Beta-karotende, 6 tane pişmemiş havuçtaki kadar vitamin A vardır. Beta karoten göz bozukluğunun giderilmesine oldukça iyi gelmektedir. Ref:(8)
.
Spirulina önemli miktarda vitamin E içermektedir. Vitamin E, bağışıklık sistemi için gereklidir ve kuvvetli bir antioksidantdır. Spirulina’daki Kalsiyum miktarı ile sütteki Kalsiyum miktarı birbirine eşdeğerdir. Kalsiyum kuvvetli diş, kemik gelişimi ve kallojen yapımına yardımcı olur. Ayrıca vitamin E, vücudun demir alımına, sinirlerin yatışmasına, kalp kasının büzülmesine, sinirlerin iletiminde ve kanın pıhtılaşma düzenlemelerinde önemli rol oynar.
.
Spirulina pirinçten daha fazla Potasyum içerir. Potasyum, kasların gerilmesinde gerekli bir çok enzimin aktivitesini düzenler. Potasyum, sinir fonksiyonlarını düzenler, normal kan basıncının korunmasına yardımcı olur, hücrelere besleyici elementlerin taşınımı için gereklidir ve kasların dinlenmesine yardımcı olur. Ref (9)
.
Spirulina, ıspanaktan %5000 daha fazla Demir içerir. Demir kırmızı kan hücrelerine oksijen taşıyan, bir protein olan hemoglobin sentezinde, vücut fonksiyonları ve bağışıklık sisteminin korunmasında görev almaktadır. Spirulina’nın yüksek demir ihtiva etmesi, anemi hastalığında önem taşımaktadır. Ref: (10)
.
Yaşlı insanlar için enerji destekleyicidir. Japonya’da 50 yaşın üzerindeki insanların %73’ü Spirulina yemektedir. Spirulina iştah açıcı değildir. Vücudu uyuşturan ilaç içermez. Yemekten 1 saat önce alınan Spirulina tabletleri veya Spirulina suyu iştahın azalmasına ve daha az yemek yenmesine neden olmaktadır. 10 gram Spirulina sadece 36 kalori içermektedir. Ref: (11)
.
Bu mikroalg (Spirulina) phycocyanin ve allophycocyanin içerir. Güçlü serbest radikaller olan hydroxyl ve peroxyl radikallerin aktivetisini ve lipid peroksidasyonunu (yağların yükseltgenmesi sonucu bozulması) engellediği görülmüştür. Ayrıca yapısındaki phycobiliproteinin antioksidan aktivitesinde esas rolü aldığı gözlemlenmiştir. Ref: (12)
.
Bu çalışma sonucunda tek hücreli bir mavi-yeşil alg olan Spirulina’nın yüksek derecede antioksidan ve antiinflamatuar (enfeksiyon giderici) özelliklerine sahip olduğu gözlemlenmiştir. Ref: (13)
.
Spirulina’nın cilt üzerindeki etkileri incelenmiş ve antioksidan etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Ref: (14)
.
Spirulina’dan izole edilen ve C-PC (C- Phycocyanin) maddesinin antioksidan potansiyeli üzerinde çalışılmış ve peroksi ve hidroksi radikalleri temizlediği görülmüştür. Ref: (15)
.
Spirulina’nın yapısında bulunan Selenyum ve Fikosiyanin (Se-PC) serbest radikalleri uzaklaştırmak için aktiviteleri incelenmiş ve bu maddelerin önemli bir antioksidan özelliği olduğu gözlemlenmiştir. Ref:(16)
.
Spirulina fitokimyasal çalışmalarda çok önemli ve umut vericidir. Sahip olduğu fitokimyasallar ile anti-enflamatuar etkileri ve antioksidan savunma sistemlerinin yanı sıra herhangi bir aşırı enflamasyon kontrolünde de etkili olduğu gözlemlenmiştir. Ref:(17)
.
Spirulina’nın protein (55% -70%), karbonhidrat (15% -25%), temel yağ asitleri, vitaminler, mineraller ve karoten, klorofil ve phycocyanin gibi pigmentleri içerir. Gıda ve kozmetik alanında kullanılır. Spirulina toksik etkisi olmayan kabul ediliyor ve viral saldırılar, anemi, tümör büyümesi ve yetersiz beslenme karşı düzeltici özelliklerine sahiptir. Ref:(18)
.
Çocukluktan yetişkinliğe geçerken gençlerde sıkça karşılaşılan sorunlardan biri akne ve sivilce sorunudur. Bu sorunlar hormonal değişiklikler ve dengesiz beslenmeden kaynaklanmaktadır. Spirulina içerdiği vitamin, mineral ve klorofil pigmentleri ile akne ve sivilcelerin oluşmasını engellemeye yardımcı olmaktadır. Ref:(19)
.
Anti-aging işlevi olan Fikosiyanin, Protein (Tyrosine), E vitamini veya Tokoferol, Klorofil pigmentleri ve Selenyum Spirulina’nın yapısında doğal olarak bulunmaktadır. Ref:(19)
.
Deri nefes alan ve yaşayan bir organdır. Yaşam içerisinde birçok çevresel faktörlere, sentetik maddeye maruz kalır. Bu zararlı etkileri ortadan kaldırmak için rahatlıkla Spirulina kullanılabilir. Spirulina cildi temizler ve besler. Ayrıca diğer bir önemi haricen kullanılan Spirulina içerisindeki doğal vitamin ve mineralleri absorbsiyon ile cilde nüfus ederek kan dolaşımına katılmasıdır. Avrupa’daki bu tıbbi tedavi yöntemini kullanan en ünlü öğretici Sebastian Kneipp özellikle sindirim sorunu yaşayan kişilerde bu yöntemi uygulamıştır. Ref:(19).
.
100 gram Spirulina ‘da neler var
.
Spirulina, balık eti (% 15-20), soya fasülyesi (% 35), süt tozu (% 35), yer fıstığı (% 25), taze yumurta (% 12) veya tahıllar (% 8-14) gibi doğal besinlerin çok daha üzerinde, % 60-70 protein içeriğine sahiptir. Ref: (2)(3).
.
Spirulina’nın içerdiği besleyici elementler, vitaminler ve mineraller doğal olduklarından, sentetik yolla elde edilenlerden farklı olarak insan vücudunda birikime neden olmaz ve atılır. Ref: (2)(3)
.
Spirulina’ nın sahip olduğu yüksek proteine ek olarak, %20 karbonhidrat, %5yağ, % 7 mineraller ve % 3-6 arasında su (nem) vardır.Bundan dolayı Spirulina, et veya süt ürünlerinden elde edilen proteinlerin tersine, düşük yağlı, düşük kalorili ve kolesterolsüz bir protein kaynağıdır. Ref: (2)(3)
.
Spirulina’nın doğal ve zengin vitamin içeriği, insan besini olarak kullanılmasında diğer bir önemli nedenidir. Ref: (2)(3).
.
Spirulina’nın vejeteryanlar için önemi, vitamin B12 bakımından yüksek değerde olmasından kaynaklanmaktadır (US-RDA’nın tavsiye ettiği dozun % 533’ü). Spirulina vitamin B12 açısından dünyanın en zengin doğal kaynağıdır. Ref: (2)(3).
.
Güçlü antioksidan Spirulina, böbrek taşını oluşturan kalsiyum oksalatı ortamdan uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle sürekli böbrek taşı üreten bünyelerde rahatlıkla kullanılabileceği ifade edilmiştir. Ref: (4)
.
Spirulina, kuru ağırlığının yaklaşık % 1’ini oluşturan GLA (Gamma-linolenic asit) bakımından zengin bir doğal kaynaktır.GLA, prostaglandin sentezi ve metabolizmasında gerekli olup PGE1, kan basıncının ayarlanması, kolesterol sentezi, yangı ve hücre üremesinin de içinde bulunduğu, vücut içindeki pek çok esansiyel görevlerde rol alır. GLA’nın, kalp rahatsızlığında ve kadınların regl dönemlerindeki stresi azaltıcı özelliği vardır(Richmond, 1986). Spirulina eşekotu yağından 3 kat daha fazla GLA içermektedir. GLA düşük kan kolestrolüne ve yüksek kan basıncının ayarlanmasına yardımcı olur. Ref: (6)
ScreenHunter_09 Jan. 10 12.11
.
Spirulina hücrelerinin sahip olduğu bu özellik, intestinal malabsorpsiyon şikayeti olan veya zor sindirilebilen kompleks proteinlerden kaçınması gereken yaşlı kişiler için önemlidir. Ref: (2)(3).
.
Spirulina, yaraların iyileştirilmesinde rol oynar. Tedavide kremler, yumuşak preperatlar, solüsyonlar ve süspansiyonlar halinde farklı şekillerde uygulanabilir. Ref: (2)(3)
.
Spirulina’da bulunan fikosiyaninin genel anlamda bağışıklık sistemini desteklediğini ve çeşitli hastalıklara karşı koruma sağladığı belirtilmiştir. Çin bilim adamları, fikosiyaninin beyaz kan hücrelerini ve toksik maddelerden ya da radyasyondan zarar gören kemik iliği hücrelerini düzenlediklerini savunmaktadırlar. Ref: (7)
.
Spirulina yüksek düzeylerde Beta-karoten, Demir ve Çinko içermekle birlikte Selenyum, Mangan, Bakır, Krom, vitamin C ve E içermektedir. Bu antioksidant mineraller ve vitaminlerin bağışıklık sistemini uyardıkları, özellikle kansere karşı korumada rol oynadıkları ve yaşlanmayı yavaşlattıkları belirlenmiştir. Ref:(5)
.
Araştırmalardan alınan sonuçlara göre ; Spirulina , bağırsak fonksiyonlarını ve sindirim hızını arttırmaktadır. Spirulina, E.coli ve Candida gibi zararlıları durdurucu, Lactobacillus ve Bifidobacteria gibi yararlı mikropları harekete geçirmektedir. Ref: (7)
.
Anti kanser koruyucusu olan beta karoten meyve ve sebzelerde oldukça zengindir. Yaklaşık 10 gram Spirulina’daki Beta-karotende, 6 tane pişmemiş havuçtaki kadar vitamin A vardır. Beta karoten göz bozukluğunun giderilmesine oldukça iyi gelmektedir. Ref:(8)
.
Spirulina önemli miktarda vitamin E içermektedir. Vitamin E, bağışıklık sistemi için gereklidir ve kuvvetli bir antioksidantdır. Spirulina’daki Kalsiyum miktarı ile sütteki Kalsiyum miktarı birbirine eşdeğerdir. Kalsiyum kuvvetli diş, kemik gelişimi ve kallojen yapımına yardımcı olur. Ayrıca vitamin E, vücudun demir alımına, sinirlerin yatışmasına, kalp kasının büzülmesine, sinirlerin iletiminde ve kanın pıhtılaşma düzenlemelerinde önemli rol oynar.
.
Spirulina pirinçten daha fazla Potasyum içerir. Potasyum, kasların gerilmesinde gerekli bir çok enzimin aktivitesini düzenler. Potasyum, sinir fonksiyonlarını düzenler, normal kan basıncının korunmasına yardımcı olur, hücrelere besleyici elementlerin taşınımı için gereklidir ve kasların dinlenmesine yardımcı olur. Ref (9)
.
Spirulina, ıspanaktan %5000 daha fazla Demir içerir. Demir kırmızı kan hücrelerine oksijen taşıyan, bir protein olan hemoglobin sentezinde, vücut fonksiyonları ve bağışıklık sisteminin korunmasında görev almaktadır. Spirulina’nın yüksek demir ihtiva etmesi, anemi hastalığında önem taşımaktadır. Ref: (10)
.
Yaşlı insanlar için enerji destekleyicidir. Japonya’da 50 yaşın üzerindeki insanların %73’ü Spirulina yemektedir. Spirulina iştah açıcı değildir. Vücudu uyuşturan ilaç içermez. Yemekten 1 saat önce alınan Spirulina tabletleri veya Spirulina suyu iştahın azalmasına ve daha az yemek yenmesine neden olmaktadır. 10 gram Spirulina sadece 36 kalori içermektedir. Ref: (11)
.
Bu mikroalg (Spirulina) phycocyanin ve allophycocyanin içerir. Güçlü serbest radikaller olan hydroxyl ve peroxyl radikallerin aktivetisini ve lipid peroksidasyonunu (yağların yükseltgenmesi sonucu bozulması) engellediği görülmüştür. Ayrıca yapısındaki phycobiliproteinin antioksidan aktivitesinde esas rolü aldığı gözlemlenmiştir. Ref: (12)
.
Bu çalışma sonucunda tek hücreli bir mavi-yeşil alg olan Spirulina’nın yüksek derecede antioksidan ve antiinflamatuar (enfeksiyon giderici) özelliklerine sahip olduğu gözlemlenmiştir. Ref: (13)
.
Spirulina’nın cilt üzerindeki etkileri incelenmiş ve antioksidan etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Ref: (14)
.
Spirulina’dan izole edilen ve C-PC (C- Phycocyanin) maddesinin antioksidan potansiyeli üzerinde çalışılmış ve peroksi ve hidroksi radikalleri temizlediği görülmüştür. Ref: (15)
.
Spirulina’nın yapısında bulunan Selenyum ve Fikosiyanin (Se-PC) serbest radikalleri uzaklaştırmak için aktiviteleri incelenmiş ve bu maddelerin önemli bir antioksidan özelliği olduğu gözlemlenmiştir. Ref:(16)
.
Spirulina fitokimyasal çalışmalarda çok önemli ve umut vericidir. Sahip olduğu fitokimyasallar ile anti-enflamatuar etkileri ve antioksidan savunma sistemlerinin yanı sıra herhangi bir aşırı enflamasyon kontrolünde de etkili olduğu gözlemlenmiştir. Ref:(17)
.
Spirulina’nın protein (55% -70%), karbonhidrat (15% -25%), temel yağ asitleri, vitaminler, mineraller ve karoten, klorofil ve phycocyanin gibi pigmentleri içerir. Gıda ve kozmetik alanında kullanılır. Spirulina toksik etkisi olmayan kabul ediliyor ve viral saldırılar, anemi, tümör büyümesi ve yetersiz beslenme karşı düzeltici özelliklerine sahiptir. Ref:(18)
.
Çocukluktan yetişkinliğe geçerken gençlerde sıkça karşılaşılan sorunlardan biri akne ve sivilce sorunudur. Bu sorunlar hormonal değişiklikler ve dengesiz beslenmeden kaynaklanmaktadır. Spirulina içerdiği vitamin, mineral ve klorofil pigmentleri ile akne ve sivilcelerin oluşmasını engellemeye yardımcı olmaktadır. Ref:(19)
.
Anti-aging işlevi olan Fikosiyanin, Protein (Tyrosine), E vitamini veya Tokoferol, Klorofil pigmentleri ve Selenyum Spirulina’nın yapısında doğal olarak bulunmaktadır. Ref:(19)
.
Deri nefes alan ve yaşayan bir organdır. Yaşam içerisinde birçok çevresel faktörlere, sentetik maddeye maruz kalır. Bu zararlı etkileri ortadan kaldırmak için rahatlıkla Spirulina kullanılabilir. Spirulina cildi temizler ve besler. Ayrıca diğer bir önemi haricen kullanılan Spirulina içerisindeki doğal vitamin ve mineralleri absorbsiyon ile cilde nüfus ederek kan dolaşımına katılmasıdır. Avrupa’daki bu tıbbi tedavi yöntemini kullanan en ünlü öğretici Sebastian Kneipp özellikle sindirim sorunu yaşayan kişilerde bu yöntemi uygulamıştır. Ref:(19).
.
100 gram Spirulina ‘da neler var
Protein:%60-70
Karbonhidrat:%19
Lipit:%6
Mineral:%8
Su:%7
Enerji:360 Kcal
Vitaminler
Beta Karoten
B1 Thiamine
B2 Riboflavin
B3 Niacin
B5 Pantothenic Acid
B6 Pyridoxine
B9 Folate
B12 Colobalimine
Vitamin A
Vitamin C (ascorbic acid)
Vitamin D
Vitamin E
Vitamin K
Vitamin H Biotin
Inostitol
Mineraller
Kalsiyum
Selenyum
Demir
Magnezyum
Potasyum
Krom
Bakır
Germanyum
Manganez
Fosfor
Sodyum
Çinko
Klorid
İyodin
Doğal Pigmentler
Fikosiyanin
Klorofil
Karotenoidler
Doğal Karotenoidler
Karotenler
Beta Karoten
Diğer Karotenler
Xanthophylis
Myxoxanthophyll
Zeaxanthin
Cryptoxanthin
Echinenone
Diğer Xanthophyl
Doğal Fitonutrientler
Gamma-Linolenik Asit
Alfa-Linolenic Asit (ALA)
Linoleic Asit (LA)
Stearidonic Asit (SDA)
Eicosa Pentaenoic Asit (EPA)
Docosa Hexaenoic Asit (DHA)
Arachidonic Asit (AA)
Glycolipidler
Sulfolipidler
Polisakkaridler
Amino Asitler
Temel Amino Asitler
İsoleucine
Leucine
Lysine
Methionine
Phenylaianine
Threonine
Tryptophan
Valine
Temel Olmayan Amino Asitler
Alanine
Arginine
Aspartic Acid
Cystine
Glutamic Acid
Glycine
Histidine
Proline
Serine
Tyrosine
.
Vitaminler A (Beta-karoten formunda bulunur), B1 (tiamin), B2 (riboflavin), B3 (niasin), B6 (pyridoksine), B12 (kobalamin), C vitamini, D vitamini, E vitamini, folat, K vitamini, biotin, pantotenic asit, inositol.
Karbonhidrat:%19
Lipit:%6
Mineral:%8
Su:%7
Enerji:360 Kcal
Vitaminler
Beta Karoten
B1 Thiamine
B2 Riboflavin
B3 Niacin
B5 Pantothenic Acid
B6 Pyridoxine
B9 Folate
B12 Colobalimine
Vitamin A
Vitamin C (ascorbic acid)
Vitamin D
Vitamin E
Vitamin K
Vitamin H Biotin
Inostitol
Mineraller
Kalsiyum
Selenyum
Demir
Magnezyum
Potasyum
Krom
Bakır
Germanyum
Manganez
Fosfor
Sodyum
Çinko
Klorid
İyodin
Doğal Pigmentler
Fikosiyanin
Klorofil
Karotenoidler
Doğal Karotenoidler
Karotenler
Beta Karoten
Diğer Karotenler
Xanthophylis
Myxoxanthophyll
Zeaxanthin
Cryptoxanthin
Echinenone
Diğer Xanthophyl
Doğal Fitonutrientler
Gamma-Linolenik Asit
Alfa-Linolenic Asit (ALA)
Linoleic Asit (LA)
Stearidonic Asit (SDA)
Eicosa Pentaenoic Asit (EPA)
Docosa Hexaenoic Asit (DHA)
Arachidonic Asit (AA)
Glycolipidler
Sulfolipidler
Polisakkaridler
Amino Asitler
Temel Amino Asitler
İsoleucine
Leucine
Lysine
Methionine
Phenylaianine
Threonine
Tryptophan
Valine
Temel Olmayan Amino Asitler
Alanine
Arginine
Aspartic Acid
Cystine
Glutamic Acid
Glycine
Histidine
Proline
Serine
Tyrosine
.
Vitaminler A (Beta-karoten formunda bulunur), B1 (tiamin), B2 (riboflavin), B3 (niasin), B6 (pyridoksine), B12 (kobalamin), C vitamini, D vitamini, E vitamini, folat, K vitamini, biotin, pantotenic asit, inositol.
Spirulina Mineraller: kalsiyum, manganez, demir, krom, fosfor, molibden, iyodin, klorid, magnezyum, sodyum, çinko, potasyum, selenyum, germanyum, bakır, boron.
Spirulina İçeriğindeki Protein ve Aminoasitler
Spirulina, % 65 oranıyla herhangi bir doğal besin maddesinden çok daha fazla protein içerir. Spirulinayı, % 35 oranıyla soya fasulyesi, yine % 35 oranıyla süt tozu, % 15-25 oranıyla kırmızı et ya da balık eti, % 12 oranıyla yumurta ve % 3.2 oranıyla da süt takip eder. Proteinler, aminoasitlerden oluşur.
Esansiyel aminoasitler, insan organizması tarafından üretilmediği için dışarıdan alınmalıdır. Vücudun non-esansiyel aminoasitlere de ihtiyacı vardır. Ancak, vücut bunları sentezleyebilir. Bir protein, tüm esansiyel aminoasitleri içeriyorsa tam bir protein olarak kabul edilir.. Spirulina, tüm esansiyel aminoasitleri içerdiği için tam bir proteindir. Günlük alınan 36 gram spirulina, erişkin bir insanın tüm esansiyel aminoasit ihtiyacını karşılar.
Spirulinanınhücre duvarı mukopolisakkaritlerden oluşur, yapısında selüloz yoktur. Bu yapısal özellik, spirulinayı kolay sindirilebilir ve hazmedilebilir yapar. Bu özellik intestinal malabsorbsiyon ( emilim bozukluğu ) şikayeti olan insanlar ve yaşlılar için önemlidir.
YAĞ, KALORİ, KOLESTEROL
Spirulina, % 5 oranıyla diğer tüm protein kaynaklarından daha az yağ içerir. 10 gr. Spirulina, 36 kaloridir ve hemen hemen hiç kolesterol içermez. Bu demektir ki, spirulina düşük kalorili, kolesterolsüz, düşük yağ oranlı proteindir.
Spirulina İçeriğindeki Mineral ve Vitaminler
Doğal Beta-karoten : ( Provit- A )
Spirulina, konsantre havuçtan yaklaşık 10 kat fazla beta karoten içerir.10 gram spirulina, günlük ihtiyacın yaklaşık 4 katı kadar ( 23000 IU- 14 mg) beta karoten içerir.Yüksek dozlarda vitamin A toksik olabilir. Ancak, spirulina ve bazı bitkilerde de bulunan beta karoten güvenlidir. Çünkü, insan vücudu sadece ihtiyaç duyduğu anda beta-karoteniA vitaminine çevirir.
A vitamini, özellikle mukozalar ve görme için gerekli olan pigmentler için önemlidir.Beta-karotenin serum kolesterol düzeyini düşürücü ve kanser riskini azaltıcı bir takım etkileri vardır.
Son 20 yılda, kanser çalışmaları yapan bazı otoriteler, beta-karotenin başta akciğer, göğüs, mide, kalın bağırsak, meme ve rahim ağzı olmak üzere birçok kanser tipini önleme de etkili olduğunu ve bu kanserlere yakalanma riskini azalttığını bildirmişlerdir. Beta-karoten dışında, spirulina zengin antioksidan özellikte en az 10 çeşit karotenoid içerir. Bu karotenler ve ksantofiller vücudun değişik alanlarında fonksiyon gösterir ve diğer esansiyel vitaminler ve minerallerle birlikte etki ederler.
Spirulina İçeriğindeki Vitamin B 12 ve B kompleks vitaminler :
Spirulina, doğadaki en zengin bitkisel B 12 vit. Kaynağıdır. 10 gr. Spirulina, 20 mg B 12 vitamini içerir. B12 vitamini, kırmızı kan hücrelerinin yapımaında ve sinir sistemi fonksiyonları için gereklidir. Eksikliğinde sinir dejenerasyonu ve pernizisyon anemi görülebilir.
Öte yandan, 5 gr. Spirulina, fazlasıyla tiamin, nisain ve riboflavin içerir. B6, niasin, biotin, pantotenik asit, folik asit, inositol daha düşük oranlarda bulunur.
Spirulina İçeriğindeki En iyi doğal demir desteği :
Spirulina İçeriğindeki En iyi doğal demir desteği :
Demir eksikliği özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılarda sıklıkla görülür. Genellikle, kadınlar kilo verme diyetlerinde yeterli demir alamazlar ve kansızlığa bağlı olarak ortaya çıka sorunlar yaşarlar.
Demir, kırmızı kan hücreleri yapımı ve sağlıklı bir bağışıklık sistemi için şarttır.10 gr. Spirulina da 10 mg. Demir bulunur. Bu da vücudun günlük demir ihtiyacının % 55′ini karşılar. Spirulinanın demiri, hazır demir preparatlarına oranla daha iyi emilir.
Kalsiyum, magnezyum, çinko ve diğer eser elementler :
Spirulina, sütten kat kat fazla kalsiyum içerir. Kalsiyum, kemikler ve nöral iletim için gereklidir. Eksikliği özellikle yaşlı kadınlarda osteoporoza ( kemik erimesi ) yol açabilir. Spirulina da yüksek oranda magnezyum da bulunmaktadır. Magnezyumun, vücudumuzda kalsiyum emilimini kolaylaştırmak, kan basıncını düzenlemek gibi etkileri vardır. Spirulina oldukça düşük oranlarda sodyum ve iyot içerir. Bu nedenle tuzsuz diyet uygulayanlar için idealdir.
Öte yandan, insan vücudu, enzim sistemlerinin fonksiyonu ve diğer fizyolojik olaylar için esansiyel eser minerallere ihtiyaç duyarlar. Günümüz diyetinde bu eser minerallerin eksikliği oldukça yaygın olarak görülür. 10 gr. Spirulina, günlük manganez ihtiyacının % 25′ini, krom ihtiyacının % 21′ini, selenyum ihtiyacının da % 14′ünü karşılar.
ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ :
İnsanların, günlük beslenmeyle alınan yağ asitlerine ihtiyaçları vardır. Esansiyel yağ asitlerinin, kolesterol düzeylerinin ayarlanması ve prostoglandinlerin sentezlenmesi gibi görevleri vardır.. Spirulina, % 4-7 oranında yağ içerir. 10 gram spirulina, başta linoleik ve gamalinoleik asit olmak üzere 225 mg esansiyel yağ asiti içerir.
DOĞAL PİGMENTLER :
Phycocyanin :Pigmentler, insan metabolizmasında gerekli çok sayıda enzimin sentezlenmesinde yardımcıdırlar. Spirulina bu koyu rengini, güneş ışığının değişik dalga boylarında üretilen doğal pigmentlerden alır. Phycocyanin, spirulinanın yapısında demir içeren en önemli pigmenttir. Bu pigment spirulinanın tüm ağırlığının % 14′ünü oluşturur.
Klorofil :Yeşil besinlerin genel özelliği, yüksek klorofil içermeleridir. Klorofil, temizleyen ve detoksifiye eden bitkisel besin olarak bilinir. Hemoglobine benzerliği nedeniylebazen yeşil kan olarak da adlandırılır. Yeşil rengi, içerdiği magnezyum iyonuna bağlıdır. Spirulina, % 1′lik klorofil oranıyla en yüksek klorofil içeren besinlerden biridir.
Spirulina Hakkında Bazı Çaprıcı Gerçekler
Doğadaki en zengin komple yüksek biyolojik değerde proteine sahiptir. Kendisine en yakın soya fasulyesinden yaklaşık 2 kat daha fazladır
Doğadaki en zengin B-12 vitaminine sahip besindir. En yakın takipçisi dana ciğerine göre 2-6 kat daha fazladır. B-12 kısaca yüksek enerji anlamına gelmektedir.
Doğadaki en zengin B-12 vitaminine sahip besindir. En yakın takipçisi dana ciğerine göre 2-6 kat daha fazladır. B-12 kısaca yüksek enerji anlamına gelmektedir.
Doğadaki en zengin organik demir oranına sahiptir. Ispanaktan 58 kat, dana ciğerinden 28 kat daha fazladır.
Doğadaki en zengin antioxidant kaynaklarından biridir. Başlıca sahip olduğu
Antioksidantlar: vitaminler B-1 , B-5 ve B-6, Mineraller: çinko , mangenezyum ve bakır, amino asitler methionine ve superantioxidant beta-carotene, vitamin E ve selenyum.
Antioksidantlar: vitaminler B-1 , B-5 ve B-6, Mineraller: çinko , mangenezyum ve bakır, amino asitler methionine ve superantioxidant beta-carotene, vitamin E ve selenyum.
Doğadaki en zengin E vitamini içeren besinlerden biridir. Kendisine en yakın buğday filizinden 3 kat daha fazladır. Sentetik E vitaminine göre , biyolojik aktivitesi %49 daha fazladır.
Doğadaki en zengin Gamma Linolenic Asit (GLA) içeren besindir. En yakın Çuha Çiçeği yağından 3 kat daha yüksektir.
Doğadaki en zengin klorofile sahiptir. alfalfa ve buğday bitkisinden 5-30 kat daha fazladır.
Basit bir su yosunu görüntüsündeki spirulina, doğadaki en zengin biyolojik değerde bitkisel proteine sahip olan besindir. İçerdiği protein oranı %65 dir ki bu rakam en yakın rakibi olan soya fasulyesinin yaklaşık 2 katıdır. Doğadaki en zengin organik demiroranına sahiptir. Ispanaktan 58, dana ciğerinden 28 kat daha fazla demir içerir. Doğadaki en zengin B-12 vitaminine sahip besindir. En yakın takipçisi dana ciğerine göre 2-6 kat fazla B-12 vitamini içerir. Bilindiği gibi B-12 vitamini kırmızı kan hücrelerinin yapımında ve sinir sistemi fonksiyonları için gereklidir.
Doğadaki en zengin antioksidan kaynaklarındandır. Vitamin B-1, B-5 ve B-6, mineraller olarak çinko, magnezyum ve bakır, aminoasitlerden methionine ve süper antioksidan olan beta-karoten, E vitamini ve selenyum içerir.
Doğadaki en zengin E vitamini içeren besindir. En yakınındaki buğday filizinden 3 kat yaklaşık daha fazla E vitamini içerir.
Doğadaki en zengin Gamma Linoleik Asit (GLA) içeren besindir. En yakın çuha çiçeğinden 3 kat fazla GLA içerir. GLA yağ birikintilerinin çözülmesini sağlar. Böylece kalp rahatsızlıklarının önlenmesinde rol oynar ve kötü kolesterolü düşürür.
%1′lik klorofil oranıyla en yüksek klorofil içeren besinlerdendir. Yeşil rengi içerdiği magnezyum iyonundan gelir.
Sütten kat kat fazla kalsiyum içerir. Kalsiyum kemikler ve nöral iletim için gereklidir.
Ayrıca ABD Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI) spirulina’daki sulfolipitlerin HIV (AIDS) e karşı dikkat çekici ölçüde aktif olduklarını, düzenli dozlarda alınmasının anti-viral faaliyetleri hızlandırdığını, bağışıklık sistemini teşvik ettiğini, böbrek toksisitesini ve radyasyon kaynaklı hastalıkların şiddetini azalttığını belirlemiştir.
Rahatlıkla sindirilebilen Spirulina, gastrit, ülser gibi mide rahatsızlıklarında destek tedavi olarak öneriliyor. Mide ameliyatları sonrası hastalara ilk besin olarak Spirulina verilmesi halinde ameliyat komplikasyonlarının en aza indirgendiği de belirlenmiş. Spirulina ilaç olmadığı için kullanımda bir üst sınır yok, çünkü o bir besin maddesi, istediğin kadar tüketebiliyorsun.
Yosun, bazı zehirlenmelerde de etkili. Özellikle radyasyon düzeyini düşürücü etkisi, bilim adamlarına cazip geliyor. Çernobil kazası sonucu yüksek radyasyon almış çocuklar üzerinde yapılan deneylerde başarılı sonuçlar elde edilmiş. Bu yosunla beslenen çocuklarda radyasyonun diğerlerinden daha çok düştüğü saptanmış.
Yosun, krem, maske, sabun, şampuan ve cilt renklendirici ürünlerde kullanılabiliyor. Araştırmalar, yosunun cilt metabolizmasını desteklediğini ve keratin oluşumunu önlediğini gösteriyor. Cilt yanıklarında da tedavi edici etkiye sahip.
Spirulina düzenli kullanıldığında ağız ve vücut kokularını da yok ediyor.
Doğal yeşil rengi gıda boyası olarak kullanılıyor. Elde edilen gıda boyası, hem besleyici hem de zararlı değil.
Doğal yeşil rengi gıda boyası olarak kullanılıyor. Elde edilen gıda boyası, hem besleyici hem de zararlı değil.
Yosun, ilaç yapımında da kullanılıyor. Bazen direkt bazen de içeriğinden ekstrakte edilen karoten, fikosiyanin, ksantofil, linoleik asit gibi maddeler ilaçlara katılıyor.
Yosunların bir özelliği de besin olarak suda bulunan nitrat, fosfat, amonyum gibi tuzları bünyelerine alarak organik hale dönüştürmeleri. Spirulina ile atık sular temizlenebiliyor. Özellikle atık suların temizlenmesini sağlama özelliği ile bulunmaz doğal bir özelliğe sahip.
Bunun yanı sıra kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin üretimini teşvik ediyor. Bu nedenle kansızlık sorunu olanlar için de muhteşem bir kaynak spirulina. Ayrıca yine içinde bulunan alfalinolenik asit sayesinde kolestrolün seviyesini düzenlemek, kan basıncını ayarlamak, hücre yenilenmesini sağlamak ve dinamizm kazandırmak gibi görevleri de başarıyla yerine getiriyor.
.
SPİRULİNANIN KULLANILDIĞI ALANLAR VE KULLANIMI
.
SPİRULİNANIN KULLANILDIĞI ALANLAR VE KULLANIMI
Diyabet Günde 3 defa 5 tablet 2 ay içinde şeker düzeyi normale iner
Kansızlık Günde 3 defa 5 tablet 15-30 gün
Kronik hepatit, akut Günde 3 defa 5 tablet 1-3 ay
pankreatik rahatsızlıklar, viral hepatit Peptik ülser Günde 3 defa 5 tablet 1-3 ay
Siroz Alkol almadan önce 10 tablet Alkol krizine girmede kısmen koruyuculuk sağlar
Siroz Alkol almadan önce 10 tablet Alkol krizine girmede kısmen koruyuculuk sağlar
Katarak Günde 2-3 defa, 6 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Saç kaybı Günde 2 defa, 4 tablet 30-90 gün
Vücut direnci Günde 2 defa, 2-3 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Sporcular Günde 2 defa 3 kapsül Sürekli, düzenli kullanım
Yaşlılığa bağlı hastalıklar Günde 3 kez, 6 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Yorgunluk, baş dönmesi Günde 3 kez, 5 tablet 15-30 gün
Ağır metal zehirlenmesi Günde 3 kez, 6 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Yağlanma ile ilgili hastalıklar Günde 3 kez, 6 tablet Yemekten 15-30 dakika önce sürekli, düzenli kullanım
Sivilcelerde Günde 3 kez, 5 tablet 30-60 gün
Alerjik vakalarda Günde 3 kez, 6 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Beyaz kan hücreleri kaybı Günde 3 kez, 6 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Radyasyona maruz kalma vakaları Günde 3 defa, 6 tablet 45 gün ve daha fazla kulanım
Stres Günde 3 defa, 5 tablet Sürekli, düzenli kullanım
Kolestrol Günde 2 defa, 5 tablet 30-60 gün
Kanser Günde 3 defa, 5 tablet Sürekli, düzenli kulanım
Böbrek hastalıklarında Günde 2 kez, 2 kapsül Sürekli, düzenli kullanım
SPİRULİNA ZAYIFLAMA HAPI
Cyanobacterium sınıfına ait Spirulina Platensis/Asrtospira Platensis (Spirulina) 2,5 milyar yıldır genetik yapısı değişmeyen bir mavi-yeşil algdir. Yapısında yüksek oranda bulunan proteine ek olarak birçok esansiyel yağ asidini, pigmenti, vitamini, minerali ve 20 temel aminoasidin tamamını doğal ve dengeli olarak içerir.
Diyet esnasında alınamayan ya da eksik alınan vitamin, protein ve mineral ihtiyacının doğal yoldan karşılanması için çok önemli bir besin desteğidir. Ayrıca içeriğindeki doğal mukoptrin sayesinde yemeklerden önce alındığında tokluk hissi vermekte ve fark edilir oranda daha az yemek yemeye yardımcı olmaktadır.
Bunun yanında diyet süresince vücut direncini arttırmaya
yardımcı olarak diyet yapan kişinin karşılaştığı stres, yorgunluk ve açlık gibi olumsuz etkilerden kurtulmak için çok önemli bir besin desteğidir. Birçok insan bu olumsuz sebeplerden dolayı diyetini sürdürmekten vazgeçmektedir.
yardımcı olarak diyet yapan kişinin karşılaştığı stres, yorgunluk ve açlık gibi olumsuz etkilerden kurtulmak için çok önemli bir besin desteğidir. Birçok insan bu olumsuz sebeplerden dolayı diyetini sürdürmekten vazgeçmektedir.
*Spirulina, 1983 yılında Ulusllararası Gıda Konferansı’nda
“En İyi Doğal Besin” ödülüne layık görülmüştür.
“En İyi Doğal Besin” ödülüne layık görülmüştür.
Sipurulina Hakkında
Konsantre yeşil süper yiyecek
Araştırma dokümanları ile Spirulina’nın güvenilirliği geleneksel yöntemlerle belgelenmiştir. Bilim adamları Spirulina’nın bir dönüm soya fasülyesi başına 20 kat daha verimli protein içerdiğini ve çok daha hızlı büyüdüğünü farkettiklerinde Spirulina’ya “geleceğin yiyeceği” adını koymuşlardır. Spirulina en iyi protein içerikli sebzedir, diğer doğal yiyeceklerden yüzde 65 oranında daha çok protein içermektedir. İçinde daha büyük değerlerde vitamin, minarel ve diğer olağandışı besin konsantrasyonları bulunmaktadır.
Bir gün için üç ile on gram alındığında yeterli miktarda beta karoten, B-12 vitamini ve B kompleks, demir, esansiyel mineraller ve gama-linolenik asit ihtiyacı karşılanır. Vitamin ve minerallerin dışında, spirulina sağlık üzerinde olumlu etkisi kanıtlanan bitkisel besinler ve fonksiyonel besinler açısından zengindir
.
Gelişmekte olan ülkelerde ki yetersiz beslenen insanlar için, spirulina kötü beslenmeyi hızla iyileştirmektedir. Yasal olarak dünya çapında Avrupa, Japonya ve diğer birçok ülkede bir gıda ya da gıda takviyesi olarak onaylanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi spirulina bir protein kaynağı olduğu ve çeşitli vitamin ve mineraller içerdiğini ve yasal bir gıda takviyesi olarak pazarlanabileceğini 1981 yılında onaylamıştır. Birçok ülkede spirulina için gıda kalite ve güvenlik standartları bulunmaktadır.
Modern gıdalardan besin tüketimi
.
Gelişmekte olan ülkelerde ki yetersiz beslenen insanlar için, spirulina kötü beslenmeyi hızla iyileştirmektedir. Yasal olarak dünya çapında Avrupa, Japonya ve diğer birçok ülkede bir gıda ya da gıda takviyesi olarak onaylanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi spirulina bir protein kaynağı olduğu ve çeşitli vitamin ve mineraller içerdiğini ve yasal bir gıda takviyesi olarak pazarlanabileceğini 1981 yılında onaylamıştır. Birçok ülkede spirulina için gıda kalite ve güvenlik standartları bulunmaktadır.
Modern gıdalardan besin tüketimi
Bugünün yiyecek temel besin maddelerinin “besin” değerleri bundan 50 yıl öncesine göre daha düşüktür. Üretilen topraklardaki minarellerin azlığı durumu ve tarım uygulamaları bunun nedenlerinden birkaçıdır. Ayrıca, hasat ve satış arasında uzun nakliye ve depolama süresi besin içeriğini azaltmaktadır. Sonuç olarak çoğumuz yediğimiz gıdaların kalitesine güvenmiyoruz. Bugün bazı gıda takviyeleri hemen hemen herkes tarafından kullanılmaktadır.
Bugünkü modern dietlerin sorunu
Bugünkü modern dietlerin sorunu
İnsanların tüketim alışkanlıkları yönlendirilmektedir. Genellikle yağ, karbonhidrat ve şeker açısından zengin ve düşük doğal sebze ve lif içerikli gıdalar satılmaktadır. Bu gıdalar genellikle, vücut ağırlığı artışı yapmakta, kolesterolü yükseltmekte ve daha da kötüsü sonraki yıllarda sindirim sorunları yaratmaktadır. Egzersiz olmadan, ekstra kalori yağ olarak kalır.
Fazla kilolu kişiler genellikle bu döngüyü kırmakta zorlanır.
İlaçla yapılan veya diğer diyetler, ani kilo kaybına sebep olabilir ve stres gibi olumsuz yan etkileri olabilir. Araştırmalar gösteriyor ki diyet için alınan ilaçların içinde phenylpropanalomine (PPA) maddesi bulunmakta ve bu maddenin böbrekler ve kalp üzerinde şiddetli yan etkileri olabilmektedir. Diyetlerde kilo kaybı genellikle geçicidir, diyet bırakıldığında vücut ağırlığı ve vücutdaki yağ yüzdesi diyet öncesine göre daha yüksek olur. Bu kısır döngü devam ediyor çünkü asıl sorun yanlış beslenme ve ona eşlik eden takviye gıda almanın ihmal edilmesi.
İlaçla yapılan veya diğer diyetler, ani kilo kaybına sebep olabilir ve stres gibi olumsuz yan etkileri olabilir. Araştırmalar gösteriyor ki diyet için alınan ilaçların içinde phenylpropanalomine (PPA) maddesi bulunmakta ve bu maddenin böbrekler ve kalp üzerinde şiddetli yan etkileri olabilmektedir. Diyetlerde kilo kaybı genellikle geçicidir, diyet bırakıldığında vücut ağırlığı ve vücutdaki yağ yüzdesi diyet öncesine göre daha yüksek olur. Bu kısır döngü devam ediyor çünkü asıl sorun yanlış beslenme ve ona eşlik eden takviye gıda almanın ihmal edilmesi.
Doğal kilo kontrolü
Doğal bir diyet açlığı bastırır ve tatmin eder çünkü bu doğal diyet ile vücudun besinlere olan açlığı tatmin edilir. Spirulina konsantre bir doğal besindir. Aşağıdaki sayfalarda anlatıldığı gibi sağlıklı bir doğal gıda olarak diyetin parçası olarak kullanıldığında doğal vücut ağırlığının korunmasına yardımcı olacaktır. Birçok insan spirulinayı kullanmakta bunun yanında, karbonhidrat diyeti egzersiz, hafif yiyecekler yeme, yağlı yiyeceklerden kaçınma gibi yöntemlerle diyet uygulamaktadır. Spirulina, yemek ve atıştırma molasından en az 1 saat önce alınır. Aç olacağınız ve acıkacağınız zamanı planlayarak. Tabletin özümsenmesi sindirilmesi toza göre daha uzun süre alır. Bu yeşil süper gıda vücudun iştahının tatmin olmasında yardımcı olur. Herhangi bir iştah bastırıcı değildir, vücuda zarar verecek kimyasal madde ya da ilaç içermez. Basitçe, sindirilebilen doğal bir besindir. Kadınların düşük kalorili diyetlerinde demir açısından zengin olmalıdır. Bu konu üzerine Dr. Saundra Howard tarafından yazılmış The Spirulina Diet kitabı vardır. Yemek vakitlerinde dengeli bir diyet için yağlı gıdaların en az seviyeye getirilmesi, günlük egzersiz yapılarak kalori yakılması daha iyi ve sağlıklı olmayı sağlar. Amacınız yavaş yavaş zayıflarken temel yemek yeme alışkanlıklarınızı ve tarzınızı yeniden planlamak olmalıdır. Uzun dönemli bir başarı için ikisinin birlikte yürütülmesi şarttır. Bu yolla gıdaların yıkıcı etkilerinden korunulabilir, zararlı gereksiz diyetlere ve diyet haplarına ihtiyaç duyulmayabilir. Çünkü metabolizma ve biyokimya her insanda farklı olduğu için, kilo kaybı sonuçları da farklı olabilir. Birkaç hafta kilonuzu izleyin. Programınızı güçlendirmek istiyorsanız, spirulina miktarını yavaş yavaş arttırın ve hafif yemekler yiyin. Düzenli ve besleyici yemek yemek çok önemlidir. Doğru olan yavaş ama düzenli bir kilo kaybıdır. Spirulina doğal diyetin bilgeliğini hatırlamanıza yardımcı olacaktır. En önemlisi ise diyete geçiş aşamısında enerji sağlayarak daha düzenli ve sağlıklı bir diyetin temel taşını oluşturacaktır.
Doğal Gıdalara Geçin
Diyetinize taze, doğal, yüksek lifli, az yağlı yiyecekler ekleyin. Bunlar ihtiyaç duyduğunuz besin kaynaklarıdır. Basitçe şeker eklemeden minimum yağlı ve tuzlu gıdalar hazırlayın. Doğal otlar ve baharatlar tat artırabilir. Taze meyve, sebze ve baklagiller doğal vitamin ve mineraller içerir. Konserve ya da dondurulmuş gıdalar genellikle şeker, tuz ve koruyucu içerir. Doğal lif kaynağı, tam tahıllı ekmek ve tahıllar sindirim ve düzenlilik için önemli bir besindir. Az yağlı süt, peynir ve yoğurt düşük kalorilidir. Aromalı ürünlerle aşırı şeker alımını önlemek için, peynirinizin ve yoğurdunuzun içine taze meyve ekleyin. İşlenmiş peynir yerine doğal peynir kullanın. Taze balık ve kümes hayvanları protein açısından iyidir. Meyve suları, bitkisel çaylar, maden suyu ve taze su sağlıklı sıvılardır.
Daha fazla enerji için egzersiz
Düzenli egzersiz herhangi bir kilo kaybı programının önemli bir parçasıdır. Düzenli olarak yapabileceğiniz etkinlikler bulun. Bu aerobik, tenis, koşu, yüzme, bisiklet ya da tempolu yürüyüş olabilir. Çok fazla su için. Derin nefes alın ve tüm vücudunuzu oksijenle doldurun. Düzenli egzersiz size daha olumlu bir görünüm verecektir.
Kullanım Şekli Uyarılar / Önlemler
Bitkicell Spirulina %100 doğal bir besin desteğidir. İşlenmesi ve saklanması esnasında hiçbir kimyevi madde kullanılmamaktadır. Bu bakımdan 7′den 70′e herkesin tüketebileceği bir besin desteğidir. Bildirilmiş hiçbir yan etkisi yoktur. Ancak içeriğindeki her hangi bir maddeye karşı spesifik allerjisi bulunanlar hekim tavsiyesiyle kullanmalıdırlar.
Önerilen Kullanım Şekli
Spirulina hakkında şimdiye kadar yapılmış tüm çalışmalar günde 3 ile 6 kapsül arası Spirulina kullanımı ile yaklaşık 3 haftada, vücut enerji seviyesinde, kondisyon ve konsantrasyonda kullanan kişi tarafından farkedilir düzeyde iyileşme ve düzelme olduğunu göstermiştir. İşte bu aşamadan sonra kişinin kendi vücut yapısına ve isteğine göre kullanım miktarını 2-6 kapsül olacak şekilde ayarlaması tavsiye edilir
.
Spirulina’nın içeriğinde ki hiçbir maddenin zararı yoktur. Bu maddeler doğada bulunan ve çeşitli yiyeceklerle zaten aldığımız maddelerdir. Spirulina, bize bu maddeleri zengin yapıda ve birarada sunmaktadır. Bundan dolayı ortaya çıkan sinerji ile bu maddelerin etkisi ve yararı daha da artmaktadır.
Spirulina’nın içeriğinde hiçbir sentetik madde ve/veya katkı maddesi bulunmadığından %100 doğal ve saftır. Bugüne kadar yapılmış çalışmalarda Spirulina’nın yan etkisine ve kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimine rastlanmamıştır.
.
Spirulina’nın içeriğinde ki hiçbir maddenin zararı yoktur. Bu maddeler doğada bulunan ve çeşitli yiyeceklerle zaten aldığımız maddelerdir. Spirulina, bize bu maddeleri zengin yapıda ve birarada sunmaktadır. Bundan dolayı ortaya çıkan sinerji ile bu maddelerin etkisi ve yararı daha da artmaktadır.
Spirulina’nın içeriğinde hiçbir sentetik madde ve/veya katkı maddesi bulunmadığından %100 doğal ve saftır. Bugüne kadar yapılmış çalışmalarda Spirulina’nın yan etkisine ve kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimine rastlanmamıştır.
Saklama Koşulları
Güneş görmeyen serin bir yerde saklayınız.
ÖNEMLİ UYARI
‘Sibutramin’e dikkat!
BİR UYARI
Bazı şarlatanların zayıflama hapı diye satılan ürünlere gizlice kattıkları ve en çok kullandıkları maddelerin başında sibutramin veya“Efedrin” var.
“Sibutramin” veya “Efedrin” gibi yüksek dozda ve rastgele kullanıldığı takdirde sağlığa ciddi zararlar verebilen (hatta öldürebilen) maddeler, bu ürünlerin içine gizlice ve çok yüksek dozlarda ekleniyor. Etiketlere ise bu maddeler asla yazılmıyor. Herhangi bir kontrol de söz konusu değil. Bu hapları yutanlar farkına varmadan zararlı ve toksik bazı kimyasalları da vücutlarına sokuyor, yani adeta zehirleniyorlar!
“Sibutramin” veya “Efedrin” gibi yüksek dozda ve rastgele kullanıldığı takdirde sağlığa ciddi zararlar verebilen (hatta öldürebilen) maddeler, bu ürünlerin içine gizlice ve çok yüksek dozlarda ekleniyor. Etiketlere ise bu maddeler asla yazılmıyor. Herhangi bir kontrol de söz konusu değil. Bu hapları yutanlar farkına varmadan zararlı ve toksik bazı kimyasalları da vücutlarına sokuyor, yani adeta zehirleniyorlar!
Eğer bu hapların satışı kesin olarak yasaklanmazsa, daha birçok insanımız hastalanır hatta hayatını bile kaybeder.
Hindistan ya da Çin’de üretilen sibutramin maddesinin zayıflama haplarına nerede, nasıl ve ne dozda karıştırıldığı bilinmiyor.
Sibutramin daha önce reçeteyle satılan bir zayıflama ilacıydı. Kalp, beyin ve diğer organlara verebileceği zararlar nedeniyle hemen hemen her ülkede üretim ve satışı yasaklandı.
Geçen yıl yasaklanan kırmızıbiber hapının içinde de sibutraminin bulunduğu yani zayıflatıcı etkinin kırmızıbiberden değil bu toksik olabilecek maddeden kaynaklandığını biliyoruz.
Emin değiliz ama diğer daha birçok kilo verdirici mucize (!) ürünün içinde de aynı madde var!
Yurt dışından ithal edilen bazı ürünlerde Spirulina’nın yapısında bulunan çok önemli maddelerden Fikosiyanin ve Beta-Karoten gibi maddelerin büyük bir kısmı özel koşullarda Spirulina’nın içerisinden alınarak ilaç sanayine hammadde olarak çok yüksek rakamlara satılmakta ve kalan işe yaramaz posası ise piyasaya çok ucuz rakamlara Spirulina adı altında satılmaktadır.
Halk bu durumun ayrımını yapamamaktadır, çünkü bu durum yalnızca bazı analizler sonucunda belli olmaktadır. Kullanan kişi bunun hiçbir faydasını görmemektedir ve Spirulina hakkında yanlış düşüncelere sahip olmaktadır.
Tüketicilerimizin Spirulina alırken dikkat etmesi gereken, Türkiye’de üretilen ve izinleri tam olan ürünleri ve markaları tercih etmektir.Bitkicell Spirulina işte bu konulara dikkat eden insan için sloganı ile tamamen yerli bir üründür.
Halk bu durumun ayrımını yapamamaktadır, çünkü bu durum yalnızca bazı analizler sonucunda belli olmaktadır. Kullanan kişi bunun hiçbir faydasını görmemektedir ve Spirulina hakkında yanlış düşüncelere sahip olmaktadır.
Tüketicilerimizin Spirulina alırken dikkat etmesi gereken, Türkiye’de üretilen ve izinleri tam olan ürünleri ve markaları tercih etmektir.Bitkicell Spirulina işte bu konulara dikkat eden insan için sloganı ile tamamen yerli bir üründür.
Spirulina nedir?
Spirulina mavi yeşil alglerden mikroskobik bir yosun türü. Aslında daha kısa ve açık bir tanımlamayla asrın süper gıdasıdır.BİTKİCELL SPİRULİNA ise Spirulina’nın doğal olarak yıkanıp kurutulup paketlenmesiyle meydana gelmiş doğal bir üründür.
Spirulina’nın fazla ya da sık kullanımı bir yan etki oluşturur mu?
Öncelikle şunun unutulmaması gerekir ki Spirulina %100 doğal bitkisel bir üründür. İşlenmesi veya saklanması esnasında hiçbir kimyevi madde kullanılmamaktadır. Bu yüzden 7′den 70′e her yaş grubundan insan rahatlıkla tüketilebilir. Ayrıca Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü Spirulina’nın çocuklar ve yetişkinler için doğal ve güvenli bir besin olduğunu yayınlamışlardır. Yalnızca guatr hastalarının günde 1,5 gramdan fazla kullanmaması önerilir.
Öncelikle şunun unutulmaması gerekir ki Spirulina %100 doğal bitkisel bir üründür. İşlenmesi veya saklanması esnasında hiçbir kimyevi madde kullanılmamaktadır. Bu yüzden 7′den 70′e her yaş grubundan insan rahatlıkla tüketilebilir. Ayrıca Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü Spirulina’nın çocuklar ve yetişkinler için doğal ve güvenli bir besin olduğunu yayınlamışlardır. Yalnızca guatr hastalarının günde 1,5 gramdan fazla kullanmaması önerilir.
Spirulina’nın cilde faydası var mıdır?
Ve spirulina doğadaki en zengin E vitamini içeren besin. Kendisine en yakın buğday filizinden 3 kat daha fazla… Ayrıca doğadaki en zengin Gamma Linolenic Asit ve en zengin klorofil kaynağıdır. Bu özelliği ile cildi besler ve onarır. Ciltte kullanımı direk cilt üzerine sürerek ya da gıda olarak tüketerek mümkündür. Cilt yanıklarında tedavi edici, hücre yenileyici ve yumuşatıcı etkisinin yanı sıra radyasyonun vücuttan atılmasında da etkili.
Spirulina’nın mideye bir zararı var mı?
Aksine, içinde bulunan mukoprotin sayesinde kolay sindiriliyor ve bu özelliğinden dolayı gastrit, ülser gibi mide rahatsızlıklarında da tedaviyi desteklemek amacıyla kullanılıyor. Ayrıca düzenli kullanıldığında ağız ve vücut kokularını da yok ediyor.
Spirulina Kadınlarda Sıklıkla Görülen Demir Eksikliğinin (Anemi) Giderilmesine Yardımcı Olabilir mi?
Yapılan çalışmalar, düzenli olarak günde 3 gr. alınan doğal Spirulina’nın, kandaki düşük demir seviyesini yükselterek, ideal değerlere taşıdığını göstermiştir. Doğada emilimi en kolay +2 değerli demiri bu kadar çok içeren, bir başka bitki tespit edilmemiştir. Ref:(3) (4)
Hamileler ve Emziren Anneler Spirulina’yı Güvenle Kullanabilir mi?
% 100 bitkisel ve katkısız kurutulmuş Spirulina içeren Algamax’ın, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) güvenlik sınıflamasında gebelik kategorisi A’ dır (A=Gebelerin kullanımında herhangi bir kısıtlama yoktur). Dozunda kullanılırsa, vücuda zindelik kazandırdığı gibi, bebeğin sağlıklı gelişimine de faydası olacaktır.
% 100 bitkisel ve katkısız kurutulmuş Spirulina içeren Algamax’ın, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) güvenlik sınıflamasında gebelik kategorisi A’ dır (A=Gebelerin kullanımında herhangi bir kısıtlama yoktur). Dozunda kullanılırsa, vücuda zindelik kazandırdığı gibi, bebeğin sağlıklı gelişimine de faydası olacaktır.
Spirulina, Yüksek Seyreden Kolesterolü Düzenlemeye Yardımcı Olabilir mi?
Bitkicell (Spirulina)’nın içeriğindeki Fikosiyanin’in yüksek seyreden serum kan kolesterolünü kontrol altına aldığını gösteren veriler mevcuttur. Düzenli diyet programı yapan kişilerin kolesterolünün de düşmesi beklenen bir sonuç olabilir ancak diyet yapmadan kolesterolünü dengeleyen kişilerle tek ortak yönlerinin Spirulina kullanıyor olmaları dikkat çekicidir Ref:(5) (6)
Bitkicell (Spirulina)’nın içeriğindeki Fikosiyanin’in yüksek seyreden serum kan kolesterolünü kontrol altına aldığını gösteren veriler mevcuttur. Düzenli diyet programı yapan kişilerin kolesterolünün de düşmesi beklenen bir sonuç olabilir ancak diyet yapmadan kolesterolünü dengeleyen kişilerle tek ortak yönlerinin Spirulina kullanıyor olmaları dikkat çekicidir Ref:(5) (6)
Spirulina, Tansiyonu Düzenlemeye Yardımcı Olabilir mi?
Özellikle Japonya’da, Amerikan fast food tarzı yemek alışkanlığı başladığında yüksek kolesterol ve damar tıkanıklığı ile buna bağlı yüksek tansiyon şikayetleri hızla artmıştır. Bununla birlikte özellikle Spirulina tüketen kişilerde şeker düzeyinin azaldığı, tansiyonun kontrol altına alınabilir seviyelere gerilediği belirtilmiştir GLA(Gamma Linoleik Asit), prostaglandin sentezi ve metabolizmasında gerekli olup kan basıncının ayarlanması başta olmak üzere pek çok esansiyel görevlerde rol alır. Ref:(6) (7) (11)
Spirulina’nın, Yaşlanma Etkilerini Geciktirerek, Daha Genç Görünmeme Yardımcı Olabilir mi?
Spirulina’yı en çok tüketen toplum olan Japonlar’ın uzun yaşamaları ve genç görünmelerinin sebebi olarak içerisindeki 3 madde işaret edilmektedir.
Tyrosin, hücrelerin geç yaşlanmasını sebep olurken, saç ve deri hücrelerinin yenilenmesini, canlı ve parlak renkte kalmalarını sağlamaktadır.
Vitamin E ve Tokoferol, kalp, damar sistemini destekleyerek yaşlanma etkilerini geciktirir. Selenyum kardiyak aktiviteyi düzenler, toksinleri uzaklaştırır.
Bunlara ek olarak yüksek orandaki klorofil, yaşlılık izi olarak da bilinen lekelerin giderilmesinde ve oluşmasının geciktirilmesinde büyük rol oynar. Spirulina, güçlü antioksidan özelliği ile genç ve sağlıklı kalmanıza yardımcı olur Ref:(6) (8).
Tyrosin, hücrelerin geç yaşlanmasını sebep olurken, saç ve deri hücrelerinin yenilenmesini, canlı ve parlak renkte kalmalarını sağlamaktadır.
Vitamin E ve Tokoferol, kalp, damar sistemini destekleyerek yaşlanma etkilerini geciktirir. Selenyum kardiyak aktiviteyi düzenler, toksinleri uzaklaştırır.
Bunlara ek olarak yüksek orandaki klorofil, yaşlılık izi olarak da bilinen lekelerin giderilmesinde ve oluşmasının geciktirilmesinde büyük rol oynar. Spirulina, güçlü antioksidan özelliği ile genç ve sağlıklı kalmanıza yardımcı olur Ref:(6) (8).
Bitkicell Spirulina, hastalıklardan korunmama yardımcı olabilir mi?
Spirulina yüksek düzeylerde Beta-karoten, Demir ve Çinko içermekle birlikte Selenyum, Mangan, Bakır, Krom, vitamin C ve E içermektedir. Bu antioksidant mineraller ve vitaminlerin bağışıklık sistemini uyardıkları, özellikle yaşlanmayı yavaşlattıkları belirlenmiştir. İçerisindeki Alfa linoleik asit(%12), virüslerin hücre içine nüfuz etmesini engelleyerek vücudun savunma mekanizmasını destekler. Yüksek miktardaki fikosiyanin’in de genel anlamda bağışıklık sistemini desteklediği de belirtilmiştir. Ref:(9) (10) (11) (12)
Spirulina yüksek düzeylerde Beta-karoten, Demir ve Çinko içermekle birlikte Selenyum, Mangan, Bakır, Krom, vitamin C ve E içermektedir. Bu antioksidant mineraller ve vitaminlerin bağışıklık sistemini uyardıkları, özellikle yaşlanmayı yavaşlattıkları belirlenmiştir. İçerisindeki Alfa linoleik asit(%12), virüslerin hücre içine nüfuz etmesini engelleyerek vücudun savunma mekanizmasını destekler. Yüksek miktardaki fikosiyanin’in de genel anlamda bağışıklık sistemini desteklediği de belirtilmiştir. Ref:(9) (10) (11) (12)
Spirulina, böbrektaşı oluşumunu engellemeye yardımcı olabilir mi?
Güçlü antioksidant Spirulina’nın, böbrek taşını oluşturan kalsiyum oksalatı ortamdan uzaklaştırdığı, böylece sürekli böbrek taşı üreten bünyelerde rahatlıkla kullanılabileceği ifade edilmiştir Ref:(13)
Güçlü antioksidant Spirulina’nın, böbrek taşını oluşturan kalsiyum oksalatı ortamdan uzaklaştırdığı, böylece sürekli böbrek taşı üreten bünyelerde rahatlıkla kullanılabileceği ifade edilmiştir Ref:(13)
Spirulina, radyasyonu vücuttan uzaklaştırmaya yardımcı olabilir mi?
Gorensky State Medical University-Rusya, Çernobil’de yaşanan nükleer santral faciasında yüksek oranda radyoaktiviteye maruz kalmış çocuklara Spirulina verilmiş ve 45 gün gibi kısa bir sürede son derece olumlu sonuçlar alınmıştır.
Gorensky State Medical University-Rusya, Çernobil’de yaşanan nükleer santral faciasında yüksek oranda radyoaktiviteye maruz kalmış çocuklara Spirulina verilmiş ve 45 gün gibi kısa bir sürede son derece olumlu sonuçlar alınmıştır.
Sonuçları gizli tutulan çalışmalar ışığında, Spirulina’nın elektromanyetik dalgaların (Cep telefonu baz istasyonları, kablosuz iletişim ağları, x-ray cihazları vb.)insan sağlığı üzerinde uzun sürede yaratabileceği zararlardan ne kadar koruyacağı araştırılmaya devam etmektedir Ref:(6) (14) (15)
...............................................................................................................
Kaynaklar:
(1). U.N. World Health Organization, Geneva, Switzerland. Correspondance. June 8, 1993.
(2). RICHMOND, A., 2004. Biological Principles of Mass Cultivation. (A. Richmon editör). Handbook of Microalgal Culture: Biotechnology and Applied Phycology, Blackwell Science Ltd. Oxford/UK, 125-177.
(3). RICHMOND, A., 1986. Outdoor Mass Cultures of Microalgae. (A. Richmond Editör). Handbook of Microalgal Mass Cultures of Microalgae. CRC Press, INC.Boca Raton, Florida. 285-329.
(4). Department of Medical Biochemistry, Dr. A.L.M. Postgraduate Institute of Basic Medical Sciences, University of Madras, Taramani, Chennai 600113, India
(5). HENRIKSON, R., 1993. Mikroalga Spirulina. Oikos Pharmaceutıcals, C/San Pedro, 29640 Fuengirola, Malaga Costa del Sol, SPAIN.
(6). ZHANG, C., 1994. Effects of Polysaccharide and Phycocyanin from Spirulina on Peripheral Blood and Hematopoietic System of Bone Marrow in Mice. Nanjing Univ. China. Pub . in Proc. Of Second Asia Pasific Conf. On Algal Biotech. Univ. of Malaysia, CHINA, p. 58.
(7) JASSBY, A., 1988. Spirulina: a Model for Microalgae as Human Food. In Algae and Human Affairs. Cambridge Univ. Cambridge, UK.
(8). ANNAPURNA, V., 1991. Bioavailability of Spirulina Carotenes in Preschool Children. National Institu of Nutrition, Hyderabad, İndia. J. Clin. Biochem Nutrition.10 145-151. INDIA .
(9). FOX, D., 1996. Spirulina: Production and Potential. Pub. By Editions Edisud, La Calade, R.N.7, 13090 Aix-en- Province, FRANCE, 232 p.
(10). TAKEUCHI, T.,1978. Clinical Experiences of Administration of Spirulina to Patiens with Hypochronic Anemia. Tokyo Medical and Dental Univ. JAPAN.
(11). SESHADRI, C.V., JEEJI BAI, N., 1992. Spirulina National Symposium.Shri Amm., Murugappa Chettiar Research Center (MDRC), Madras, INDIA.
(12). (J.E. Pin˜ero Estrada *, P. Bermejo Besco´ s, A.M. Villar del Fresno – Departamento de Farmacologı´a, Facultad de Farmacia, Uni_ersidad Complutense de Madrid (UCM), A_. Complutense s/n Madrid 28040, Spain, 2001)
(13). Peter C. Dartsch, Dartsch Scientific GmbH, Institut für zellbiologische Testsysteme, Horb am Neckar, Germany, 2008
(14). Trisha Dasgupta, S. Banerjee, P.K. Yadav and A.R. Rao Cancer Biology and Applied Molecular Biology Laboratories, School of Life Sciences, Jawaharlal Nehru University, New Delhi, India, 2001
(15). Patel A, Mishra S, Ghosh PK.Indian J Biochem Biophys. 2006
(16). Z. Huang, B.J. Guo, R.N.S. Wong, Y. Jiang, College of Life Science and Biotechnology, Jinan University, Guangzhou 510632, China, College of Life Science, South China Normal University, Guangzhou 510631, China, Department of Biology, Hong Kong Baptist University, Kowloon Tong, Hong Kong, 2005
(17). Ciferri and Tiboni, 1985
(18). Departamento de Química, Facultad de Ciencias, Pontificia Universidad Javeriana, Cra. 7 43-88, Bogotá, Facultad de Ingeniería de Alimentos, Universidad de La Salle, Cra. 7 172-85, Bogotá, Departamento de Ingeniería Química, Universidad Nacional de Colombia, Ciudad Universitaria Cra. 30 Cl 45, Bogotá
(19). Harald W. Tietze, Australia, p.42, 49, 2004
yot eksikliği nedir? Nedenleri, belirtileri ve tedavisi
Dünyada 130 ülkede önemli bir sağlık sorunu olan iyot yetersizliği, çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği, yetişkinlerde guatr hatta meme kanseri gibi ciddi problemlere yol açabiliyor.
İyot, insan vücudunda başta beyin olmak üzere tüm organların düzenli büyümesi, gelişmesi için gerekli hormonların yapımında önemli bir elementtir. İyot yetersizliği pek çok ülkede sosyal ve ekonomik gelişme için tehlike oluşturmaktadır. Yaklaşık olarak 1,5 milyar kişi iyot yetersizliğinin olduğu riskli bölgelerde yaşamaktadır.
Hamilelerde ve emzirme sırasında: 200 mikrogram/gün
Günlük ihtiyaç hamilelerde 1,5, emziren annelerde ise 2 kat artmaktadır.
Günlük ihtiyaç hamilelerde 1,5, emziren annelerde ise 2 kat artmaktadır.
İyot eksikliğinin belirtileri, İyot eksikliği nasıl anlaşılır
İyot eksikliği erken evrede belirti vermezken hipotiroidiye yol açtıktan sonraki iyot eksikliği belirtileri; halsizlik, cilt kuruluğu, saç dökülmesi, ciltte kalınlaşma, kabızlık, soğuğa tahammülsüzlük, adet düzensizlikleri, saç ve tırnaklarda kırılma, kilo artışı, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü, depresyon, duygu durumunda dalgalanmalar, kalp ve akciğer yetersizliği gibi geniş bir şikayet yelpazesi, iyot eksikliğinin belirtileridir.
Hamilelik ve emzirme döneminde iyot eksikliği çok riskli
İyot eksikliği gebe ve emziren kadınlarda daha ciddi bir sorundur. “Gebelerde iyot ihtiyacı artar. Eğer anne adayında ciddi iyot eksikliği varsa; düşük, erken doğum, doğumsal anomaliler ve yeni doğanda hipotiroidi görülebilir.
Ayrıca annesinde iyot yetersizliği olan yeni doğan bebeklerde zekâ geriliği, işitme ve konuşma bozukluğu ile gelişme geriliği riski vardır.
Ayrıca annesinde iyot yetersizliği olan yeni doğan bebeklerde zekâ geriliği, işitme ve konuşma bozukluğu ile gelişme geriliği riski vardır.
Büyük çocuklarda iyot yetersizliği; zihinsel gelişmede geriliğe ve IQ’da azalmaya yol açar.
Doğurganlık çağındaki kadınlarda ise ciddi iyot eksikliği kısırlığa neden olabilir.
İyot eksikliği için en kritik dönem beyin gelişiminin büyük oranda tamamlandığı gebeliğin ikinci üç ayı ile üç yaş aralığıdır” diyor.
İyot eksikliğinin neden olduğu hastalıklar
İyot eksikliğinde;
ödem,
üşüme,
kilo alma,
kronik yorgunluk,
gebe kalmakta güçlük,
entelektüel beceri ve kapasitede azalma,
sık hasta olmaya neden olabileceği gibi
iyot eksikliğinin meme kanseri ile de ilişkili olabileceği gösterilmiştir.
Yeterli alınmasına rağmen idrarda yapılan ölçümlerde iyot düşükse ve buna diğer vitamin ve minerallerin eksikliği de ekleniyorsa gluten intoleransı, bağırsak flora bozukluğu gibi emilim ile ilgili problemleri işaret edebilir.
ödem,
üşüme,
kilo alma,
kronik yorgunluk,
gebe kalmakta güçlük,
entelektüel beceri ve kapasitede azalma,
sık hasta olmaya neden olabileceği gibi
iyot eksikliğinin meme kanseri ile de ilişkili olabileceği gösterilmiştir.
Yeterli alınmasına rağmen idrarda yapılan ölçümlerde iyot düşükse ve buna diğer vitamin ve minerallerin eksikliği de ekleniyorsa gluten intoleransı, bağırsak flora bozukluğu gibi emilim ile ilgili problemleri işaret edebilir.
İyot yetersizliğine bağlı guatr
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, ortalama günlük ihtiyaç olan 150 mikrogram iyot yeterince alınamadığı için 740 milyon insanın guatr, dünya nüfusunun %54’ nün ise iyot yetersizliği hastalıklarından etkilenmektedir. Ülkemizde de iyot yetersizliğine bağlı guatr önemli bir sağlık problemidir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, ortalama günlük ihtiyaç olan 150 mikrogram iyot yeterince alınamadığı için 740 milyon insanın guatr, dünya nüfusunun %54’ nün ise iyot yetersizliği hastalıklarından etkilenmektedir. Ülkemizde de iyot yetersizliğine bağlı guatr önemli bir sağlık problemidir.
Önlenebilir zihinsel geriliğin başlıca nedeni iyot eksikliği
İyot eksikliği; çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği, zeka düzeyinin yaşıtlara göre düşük olması, öğrenme güçlüğü ve okul başarısında azalma gibi sorunları da beraberinde getirebilmektedir. Son verilere göre her yıl doğan yaklaşık 40 milyon çocuk, annelerinin diyetinde yeterince iyot bulunmaması yüzünden farklı ölçülerde zihinsel geriliği riskiyle karşı karşıyadır.
ŞELASYON
Vücutlarımızı etkileyen iki genel tip zehir vardır - ağır metaller ve kimyasallar. Ağır metaller, metallerin vücuda gömüldüğü dokulara zarar veren serbest radikalleri üretmek için oksijen, glikoz vb. İle reaksiyona giren kurşun, cıva, kadmiyum vb.
Vücutlarımızı etkileyen iki genel tip zehir vardır - ağır metaller ve kimyasallar. Ağır metaller, metallerin vücuda gömüldüğü dokulara zarar veren serbest radikalleri üretmek için oksijen, glikoz vb. İle reaksiyona giren kurşun, cıva, kadmiyum vb.
Bakır, çinko, demir vb. Gibi metaller genellikle canlı organizmalardaki protein yapılarının bir parçasıdır. Bu metaller dokulara salınırsa, oksijen ile reaksiyona girerler ve serbest radikaller oluştururlar.
EDTA şelasyonu 750 lisanslı doktordan oluşan American College for Advancement in Medicine (ACAM) tarafından aterosklerotik vasküler hastalıkların tedavisi için onaylanmıştır.
Yandaşları, EDTA'nın kan akışını sürekli olarak geliştirdiğini ve tedavi edilen hastaların% 80'inden fazlasında ateroskleroz ile ilişkili semptomları hafiflettiğini iddia etmektedir.
Erken yapılan çalışmalarda, EDTA ile akut kurşun intoksikasyonu nedeniyle tedavi gören ve kardiyovasküler hastalığı olan hastaların fiziksel stres ile daha az stres toleransı ve daha az göğüs ağrısı olduğu gözlenmiştir. 1956'da Norman Clarke, Amerikan Tıp Bilimi Dergisi'nde , EDTA'nın kullanımı ile şiddetli anjina pektorisli hastaların başarılı tedavisi üzerine bir makale yayınladı.
Erken yapılan çalışmalarda, EDTA ile akut kurşun intoksikasyonu nedeniyle tedavi gören ve kardiyovasküler hastalığı olan hastaların fiziksel stres ile daha az stres toleransı ve daha az göğüs ağrısı olduğu gözlenmiştir. 1956'da Norman Clarke, Amerikan Tıp Bilimi Dergisi'nde , EDTA'nın kullanımı ile şiddetli anjina pektorisli hastaların başarılı tedavisi üzerine bir makale yayınladı.
1988'de Dr. Olszewer ve Carter, EDTA şelasyon tedavisi gören 2870 hastanın tedavisini bildirdiler. Daralmış koroner arterlerden mustarip hastaların% 93'ünde mükemmel iyileşme görülmüştür. Daimi bacak arterleri olanların% 97'si iyileşme gösterdi ve daralmış beyin arterleri olan hastaların% 60'ı EDTA şelasyonundan dolaşım artışı gösterdi.
Bir milyondan fazla hasta, bugüne kadar yirmi milyondan fazla infüzyon aldı. ACAM protokolü takip edildiğinde önemli bir yan etki bildirilmemiştir. Erken böbrek hasarı raporları ve daha yeni olumsuz etkiler (50 mg / Kg / gün'den fazla), çok hızlı (üç saatten az) infüzyonlardan ve kalsiyum, magnezyum ve diğer yerine geçememekten kaynaklanan aşırı dozlardan kaynaklanmaktadır. ACAM protokolünde önerilen besin maddeleri.
EDTA şelasyonunun faydaları şunları içerir:
Arter duvarlarında ve plakta kalsiyum iyonları ile bağlanır. Hücre dışı kalsiyum miktarında azalma ile arter duvarı daha uyumlu, daha az sert ve daha elastik hale gelir.
Bu, arteryel uyumluluğun daha önce tehlikeye atıldığı durumlarda, vücudun organlarının her birine daha büyük bir kan verilmesiyle sonuçlanır.
Bu, arteryel uyumluluğun daha önce tehlikeye atıldığı durumlarda, vücudun organlarının her birine daha büyük bir kan verilmesiyle sonuçlanır.
Hücre dışı kalsiyum ile (hücre dışında), yaralı arter duvar hücrelerinin içinden kalsiyumu geri çekmeye neden olan bağlar. Kalsiyumun çıkarılmasıyla, hücre normal enerji üretimine, atıkların uzaklaştırılmasına ve işleyişine daha iyi başlayabilir.
Kurşun, civa, kadmiyum, alüminyum, uranyum vb. Gibi ağır metallerle bağlanır. Bu metaller enzim aktivitesini bloke eder ve çıkarılması, arter duvarlarında enzim fonksiyonlarını geri kazanmaya yardımcı olur.
Demir ve bakır iyonlarına, serbest radikal reaksiyonları destekleyen geçiş metallerine bağlanır. Bu metal iyonlarını çıkararak EDTA şelasyonu serbest radikal hasarını yavaşlatır veya durdurur. Bu lipit peroksidasyonunda ve okside kolesterolde azalmayı içerir.
EDTA'nın kan trombositleri üzerinde “yapışkan” etkisi vardır. Lipid peroksitler ve serbest radikaller prostacylin sentezini inhibe eder. Bu etkilerin azaltılması prostacyclin seviyeleri ile tromboksan arasındaki dengenin normalleşmesine yardımcı olur ve bir arteri bloke edebilen “yapışkan” trombositler ve kan pıhtıları riskini azaltır.
EDTA, eritrositler üzerinde bir membran akışkanlaştırıcı etkiye sahiptir, bu da onları daha küçük kılcallar yoluyla daha esnek ve daha iyi manevra yapabilmelerini sağlar. Bu, gelişmiş doku oksijenlenmesine yol açar.
EDTA, disülfid ve mineral çapraz bağları ayırır, bağ dokusunda daha fazla esneklik sağlar.
EDTA, programlanmış hücre ölümlerinde önemli bir rol oynayan NF kappa B'yi inhibe edebilir.
EDTA'nın çinko ve bakır şelatı Alzheimer hastalığında yer alan amiloid beta kortikal birikimini tersine çevirebilir.
Özetle ateroskleroz geliştikçe arterler sertleşir ve elastikleşmez. EDTA şelasyon terapisi, çapraz bağlanan serbest radikalleri oluşturan metalleri çıkararak kolajen ve elastin çapraz bağlarını azaltarak bu sertleştirilmiş arterleri “yumuşatır”.
Bu çalışma tamamlandığında, sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenmiştir:
“1708 miyokardiyal enfarktüs (MI) hastalarında EDTA şelasyon tedavisinin güvenliğini ve etkinliğini değerlendirmek için 30 milyon $ Ulusal Sağlık Yardımlı Ulusal Enstitü, 2014 yılında tamamlandı.
Deneme,% 18'lik bir azalma gösterdi ölüm, MI, inme, koroner revaskülarizasyon veya anjinin hastaneye yatırılması için birleşik birincil sonlanma noktası.
Diyabetik hastalarda yarar daha etkiliydi, riskte% 41 nispi azalma ve toplam mortalitede% 43 azalma vardı
Güvenlik verileri de olumluydu. Oksidatif stresin toksik metallerin şelatlanmasıyla azaltılması olası bir etki mekanizması olarak önerilmiştir. ”
DMAE ve Güçlü Anti-Aging Faydaları
DMAE, dimetilaminoetanol adı verilen bir antioksidan membran stabilizatörü için kısaltılmış bir terimdir.
DMAE ağız yoluyla tüketilebilir ya da cildinizi güçlendirici faydalarından faydalanmak için doğrudan cilde uygulayabilirsiniz.
DMAE ağız yoluyla tüketilebilir ya da cildinizi güçlendirici faydalarından faydalanmak için doğrudan cilde uygulayabilirsiniz.
DMAE, cildi sıkılaştırmaya, sarkmayı azaltmaya, sıkılığı ve elastikiyeti, pürüzsüz çizgileri ve kırışıklıkları iyileştirmeye ve cildi aydınlatmaya yardımcı olur.
Dahası, alternatif antioksidanların etkilerini artıracaktır ve bu nedenle, en iyi Vitamin A, E ve C veya alfa lipoik asit ile kombinasyon halinde kullanılır.
Dahası, alternatif antioksidanların etkilerini artıracaktır ve bu nedenle, en iyi Vitamin A, E ve C veya alfa lipoik asit ile kombinasyon halinde kullanılır.
DMAE'nin, cilt faydalarından başka, kişinin bilişsel süreçlerini geliştirmek için tükettiği bir ek olarak da bilinir.
EDTA Şelasyon Tedavisi
Her talihsizlik içinde bir nimet olduğu söylenir. On altı yıl önce, kronik civa maruziyeti ve yetersiz beslenme eksiklikleri neredeyse beni öldürdü. Olsa da, bu korkunç deneyimi ve geçirdiğim sağlıksız bir felaket olarak tekrar sağlamaya çalışırken geçirdiğim yılları gördüm. O zamandan beri talihsizliğin armağanını keşfettim.
1967'den 1983'e kadar yaptığım bir diş sağlığı uzmanı olarak çalışırken “felaket” meydana geldi. O zaman, koruyucu maskeler diş alanında standart bir uygulama değildi ve gümüş-civa amalgam dolgularının parlatılmasında yer alan sağlık riskiydi. tanınmıyor. Diş dolguları parlatıldığında, hem ciltten emilebilen hem de diş hekimi veya hijyenist tarafından ve ayrıca hasta tarafından solunabilen küçük miktarlarda civa yayarlar. Merkür bilinen bir nöro- ve immünotoksindir.
1983 yılında, tamamen devre dışı bırakılana kadar hızla kötüleşen ve çoğalan endişe verici belirtiler geliştirdim. Hafif baş dönmesi ve yorgunluk, multipl skleroz (MS) gibi aşırı semptomlara doğru ilerlemeye başlamıştır: görme bozuklukları, ağrı, titreme, bacaklarımdaki sarsıntılı hareketler, sürekli düşük dereceli ateş, 50 kilo kilo kaybı ve aşırı tükenme. Bir teşhisi elde etmek için bir MD'den diğerine gittim, ama neyin yanlış gittiğini veya bana nasıl davranılacağını kimse belirleyemedi.
Tıbbi dergilerde ve ders kitaplarında yaptığım araştırmalarla, belirtilerimin civa zehirlenmesi ile eşleştiğini keşfettim. Saç analizi yapan bir naturopat danıştım. Şüphelerim doğrulandı - Vücudumda son derece yüksek bir civa vardı. Sadece birkaç yıl süren azim ve çeşitli terapötik önlemler (tüm civa-amalgam dolumlarım, kolon ve karaciğer detoksifikasyonunun ve spesifik besin takviyelerinin kaldırılması dahil) sağlığımı geri alabiliyordum.
Deneyimlerim, özellikle ağır metal detoksifikasyon ve beslenme takviyeleri alanında, iyileştirme modalitelerini araştırmak için bana bir tutku yarattı. Beslenme alanında daha fazla eğitim aldım ve çevremizdeki toksinler (özellikle ağır metaller) ile gıda ve su tedariği, beslenme yetersizlikleri ve kalp gibi dejeneratif durumlar dahil olmak üzere sağlık sorunları arasındaki bağlantıları anlamamıza yol açan araştırmalara başladım. hastalığı.
Benim talihsizliğimdeki nimet, bu araştırma yolu ile geldi, bu da insanların ağır metal toksisitesinden kurtulmalarına yardımcı olmak ve kardiyovasküler sağlığını korumak ve korumak için bir program tasarlamamı sağladı. Program, geliştirdiğim ve ön klinik çalışmalarda etkili olduğunu kanıtlayan oral şelasyon ve beslenme ikmal formüllerine dayanmaktadır.
Ağır Metal Tehlikesi
Bazı metaller vücutta doğal olarak bulunur ve insan sağlığı için gereklidir. Demir, örneğin, anemi önler ve çinko 100'den fazla enzim reaksiyonunda bir kofaktördür. Normalde düşük konsantrasyonlarda oluşurlar ve eser metaller olarak bilinirler. Yüksek dozlarda, vücut için toksik olabilir veya diğer eser metallerde eksiklikler oluşabilir; Örneğin, yüksek seviyelerde çinko, bakır eksikliği, vücut tarafından istenen başka bir metal ile sonuçlanabilir.
Ağır veya toksik metaller, suyun en az beş katı yoğunluğa sahip metalleri izlerler. Bu nedenle, (vücut tarafından metabolize edilemeyecekleri anlamına gelen) sabit elementler ve biyo-birikimli (besin zincirini insanlara aktardılar). Bunlar şunlardır: cıva, nikel, kurşun, arsenik, kadmiyum, alüminyum, platin ve bakır (vücut tarafından gerekli olan iyonik form karşısında metalik form). 1 Ağır metallerin vücutta herhangi bir işlevi yoktur ve çok toksik olabilir.
Ağır veya toksik metaller, suyun en az beş katı yoğunluğa sahip metalleri izlerler. Bu nedenle, (vücut tarafından metabolize edilemeyecekleri anlamına gelen) sabit elementler ve biyo-birikimli (besin zincirini insanlara aktardılar). Bunlar şunlardır: cıva, nikel, kurşun, arsenik, kadmiyum, alüminyum, platin ve bakır (vücut tarafından gerekli olan iyonik form karşısında metalik form). 1 Ağır metallerin vücutta herhangi bir işlevi yoktur ve çok toksik olabilir.
Havaya, içme suyuna, yiyeceğe veya sayısız insan yapımı kimyasal ve ürüne karşı çevreye yayıldıktan sonra, inhalasyon, yutma ve cilt emilimi yoluyla vücuda ağır metaller alınır. 2 Ağır metaller vücut dokularında vücudun detoksifikasyon yollarından daha hızlı girip biriktiğinde, bu toksinlerin kademeli birikimi meydana gelir. 3 Ağır metaller vücut dokularında biriktiği ve zamanla toksik konsantrasyon seviyelerine ulaşabileceği için vücutta toksisite durumu oluşturmak için yüksek konsantrasyona maruz kalma gerekli değildir.
Ağır metal maruziyeti tamamen modern bir olgu değildir: Tarihçiler, Roma İmparatorluğu'nun “düşüşü ve çöküşü” nde katkıda bulunan etken olarak şarap ve üzümlü içeceklerin kuruyemiş sürahiler ve pişirme kapları tarafından kirletildiğini belirtmişlerdir; 4 ve Alice Harikalar Diyarında Çılgın Şapkacı karakter, muhtemelen şapka malzemesini sertleştirmek için cıva kullanan ve cıva toksisitesinden psikotik olan on dokuzuncu yüzyıl şapka ustalarından sonra modellenmiştir.
Ağır metallere maruz kalma, son 50 yılda, endüstriyel süreçler ve ürünlerdeki ağır metallerin kullanımındaki artışın bir sonucu olarak önemli ölçüde artmıştır. Günümüzde kronik maruziyet civa-amalgam diş dolgularından, boya ve musluk suyundan, işlenmiş gıdalardaki kimyasal kalıntılardan ve "kişisel bakım" ürünlerinden (kozmetik, şampuan ve diğer saç ürünleri, gargara, diş macunu, sabun) kaynaklanmaktadır. Günümüzün sanayi toplumunda, zehirli kimyasallara ve metallere sızan bir maruz kalma yoktur.
Evde ve dışarıdaki tehlikelere ek olarak, birçok meslek günlük ağır metal maruziyetini içerir. 50'nin üzerinde meslek sadece civaya maruz kalmayı gerektirir. Bunlar arasında hekimler, ilaç çalışanları, dişhekimi meslekleri, laboratuvar çalışanları, kuaförler, boyacılar, yazıcılar, kaynakçılar, metal işçileri, kozmetik işçileri, batarya üreticileri, gravürcüler, fotoğrafçılar, görsel sanatçılar ve çömlekçiler sayılabilir. 5
Ağır Metal Toksisitesinin Etkileri
Çalışmalar, ağır metallerin, zihinsel ve nörolojik fonksiyonları bozarak, nörotransmiter üretimini ve kullanımını etkileyerek ve çeşitli metabolik vücut süreçlerini değiştirerek davranışları doğrudan etkileyebileceğini doğrulamaktadır. Toksik metal elementlerin bozulmayı ve disfonksiyonu indükleyebildiği sistemler arasında kan ve kardiyovasküler, detoksifikasyon yolları (kolon, karaciğer, böbrekler, deri), endokrin (hormonal), enerji üretim yolları, enzimatik, gastrointestinal, immün, sinir (merkezi ve periferik) yer alır. , üreme ve idrar. 6
Ağır metal parçacıklarını, toksik olarak kabul edilen seviyelerin çok altında olsa bile, ciddi sağlık etkilerine sahip olabilir. Hayvan ve insan bağışıklık sistemi işlevinin neredeyse tüm yönleri ağır metal parçacıklarının solunmasıyla tehlikeye girer. Ek olarak, toksik metaller alerjik reaksiyonları artırabilir, genetik mutasyona neden olabilir, biyokimyasal bağ sahaları için "iyi" eser metallerle rekabet edebilir ve hem zararlı hem de faydalı bakterileri öldürerek antibiyotik olarak hareket edebilir. 8
Toksik metallerin ürettiği hasarların çoğu, neden oldukları oksidatif serbest radikallerin çoğalmasından kaynaklanır. Serbest radikal, dengesini yeniden kurmak için başka bir molekülden bir elektronu "çalan" bir eşlenmemiş elektrondan oluşan enerjisel olarak dengesiz bir moleküldür. Serbest radikaller, hücre molekülleri oksijenle (oksidasyon) reaksiyona girdiğinde, ancak ağır bir toksik yükle veya mevcut antioksidan eksiklikleriyle, kontrolsüz serbest radikal üretim meydana geldiğinde doğal olarak ortaya çıkar. Kontrolsüz, serbest radikaller vücutta doku hasarına neden olabilir; tüm dejeneratif hastalıkların altında yatan serbest radikal hasardır. A, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar serbest radikal aktiviteyi azaltır.
Ağır metaller ayrıca kanın asitliğini artırabilir. Vücut uygun kan pH'sini geri kazanmak için kemiklerden kalsiyumu çeker. Ayrıca toksik metaller, arterler ve dokularda iltihaplanmaya neden olan ve daha fazla kalsiyumun bir tampon olarak bölgeye çekilmesine neden olan koşulları oluşturur. Kalsiyum, bir bandaj gibi kan damarlarındaki iltihaplı bölgeleri kaplar, bir problemi yayar, ancak bir diğerini oluşturur, yani arter duvarlarının sertleşmesi ve arterlerin ilerleyen tıkanması. Kalsiyumun yenilenmesi olmadan, bu önemli mineralin kemiklerden sürekli olarak uzaklaştırılması, osteoporoz (kırılgan kemiklere yol açan kemik yoğunluğunun kaybı) ile sonuçlanacaktır.
Mevcut çalışmalar, toksik elemanların bile dakika seviyelerinin olumsuz sağlık sonuçları olduğunu göstermektedir, ancak bunlar kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Beslenme durumu, metabolik hız, detoksifikasyon yollarının bütünlüğü (zehirli maddelerin detoksifiye etme yeteneği) ve ağır metal maruziyetinin modu ve derecesi, bir bireyin nasıl tepki verdiğini etkiler. Bağışıklık sistemleri ya gelişmemiş ya da yaşları bozulmuş olan çocuklar ve yaşlılar, toksisiteye karşı daha savunmasızdır. 9
Ortak Ağır Metaller: Kaynaklar ve Özel Efektler
Alüminyum, arsenik, kadmiyum, kurşun, civa ve nikel en yaygın ağır metallerdir. Özel maruz kalma kaynakları, metalin birikme eğiliminde olduğu vücut dokuları ve her bir metalin sağlık etkileri aşağıda tanımlanmıştır.
Alüminyum, arsenik, kadmiyum, kurşun, civa ve nikel en yaygın ağır metallerdir. Özel maruz kalma kaynakları, metalin birikme eğiliminde olduğu vücut dokuları ve her bir metalin sağlık etkileri aşağıda tanımlanmıştır.
1. Alüminyum
Maruz kalma kaynakları: Alüminyum tencere, alüminyum folyo, antasitler, antiperspirantlar, kabartma tozu (alüminyum içeren), tamponlu aspirin, konserve asidik gıdalar, gıda katkı maddeleri, ruj, ilaçlar ve ilaçlar (anti-diyare ajanları, hemoroid ilaçlar, vajinal reçineler), işlenmiş peynir, "yumuşatılmış" su ve musluk suyu.
Maruz kalma kaynakları: Alüminyum tencere, alüminyum folyo, antasitler, antiperspirantlar, kabartma tozu (alüminyum içeren), tamponlu aspirin, konserve asidik gıdalar, gıda katkı maddeleri, ruj, ilaçlar ve ilaçlar (anti-diyare ajanları, hemoroid ilaçlar, vajinal reçineler), işlenmiş peynir, "yumuşatılmış" su ve musluk suyu.
Hedef dokular: Kemikler, beyin, böbrekler ve mide.
İşaretler ve Semptomlar: Kolik, demans, özofajit, gastroenterit, böbrek hasarı, karaciğer fonksiyon bozukluğu, iştah kaybı, denge kaybı, kas ağrısı, psikoz, nefes darlığı ve güçsüzlük.
Benim uygulamamda gördüğüm hastalar arasında en yüksek alüminyum maruziyeti en çok alüminyum içeren antasit ürünlerin kronik tüketiminden kaynaklanıyor. Araştırmalar, alüminyumun zaman içinde vücutta biriktiğini gösteriyor; Böylece yaşlılara yönelik sağlık tehlikesi daha fazladır.
Toronto Üniversitesi, Nörodejeneratif Hastalıklar Araştırma Merkezi'nin fizyoloji ve tıp profesörü ve FRCP (C) profesörü DR McLaughlin, MD, “Pek çok biyokimyasal süreçte toksik olan alüminyum konsantrasyonları en az 10'da bulunur. insan nörolojik koşulları. " Yakın tarihli çalışmalar, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, yaşlılık ve presenil demans gibi nörolojik bozukluklara, hareketlerin sakatlığına, yürüme sırasında şaşırtmaya ve kelimeleri doğru telaffuz edilememesine katkıda bulunduğunu ileri sürmektedir. 11 Okul çocukları arasındaki davranışsal zorluklar, yüksek düzeyde alüminyum ve diğer nörotoksik ağır metallerle de ilişkilendirilmiştir.
2. Arsenik
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, ticari hayvanlara verilen antibiyotikler, bazı deniz bitkileri, kimyasal işleme, kömürle çalışan enerji santralleri, defolverler, içme suyu, pamuk, balık, herbisitler, böcek ilaçları, etler için kurutma maddeleri (ticari olarak yetiştirilen kümes hayvanları ve sığırlardan) ), metal cevheri ergitme, pestisitler, deniz ürünleri (balık, midye, istiridye), özel cam ve ahşap koruyucular.
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, ticari hayvanlara verilen antibiyotikler, bazı deniz bitkileri, kimyasal işleme, kömürle çalışan enerji santralleri, defolverler, içme suyu, pamuk, balık, herbisitler, böcek ilaçları, etler için kurutma maddeleri (ticari olarak yetiştirilen kümes hayvanları ve sığırlardan) ), metal cevheri ergitme, pestisitler, deniz ürünleri (balık, midye, istiridye), özel cam ve ahşap koruyucular.
Hedef dokular: Vücudun çoğu organı, özellikle gastrointestinal sistem, akciğerler ve deri.
İşaretler ve Semptomlar: Karın ağrısı, ağız ve boğazın yanması, kanser (özellikle akciğer ve deri), koma, ishal, bulantı, nörit, periferik vasküler problemler, deri lezyonları ve vasküler kollaps.
Kronik arsenik maruziyetinden kaynaklanan en büyük tehlikeler, sıklıkla metal eritme tesislerinin veya arsenik fabrikalarının yakınında yaşamakta olan akciğer ve deri kanserleri ve kademeli zehirlenmedir.
3. Kadmiyum
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, sanat malzemeleri, kemik unu, sigara dumanı, gıda (kahve, meyve, hububat ve kadmiyum yüklü toprakta yetiştirilen sebzeler, etler [böbrekler, karaciğer, kümes hayvanları) veya rafine gıdalar), tatlı su balıkları, fungisitler, karayolu tozları, yakma fırınları, madencilik, nikel-kadmiyum bataryaları, oksit tozları, boyalar, fosfat gübreleri, enerji santralleri, deniz ürünleri (yengeç, pisi, midye, istiridye, deniz tarağı), kanalizasyon çamuru, "yumuşatılmış" su, eritme tesisleri, tütün ve tütün dumanı ve kaynak dumanı.
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, sanat malzemeleri, kemik unu, sigara dumanı, gıda (kahve, meyve, hububat ve kadmiyum yüklü toprakta yetiştirilen sebzeler, etler [böbrekler, karaciğer, kümes hayvanları) veya rafine gıdalar), tatlı su balıkları, fungisitler, karayolu tozları, yakma fırınları, madencilik, nikel-kadmiyum bataryaları, oksit tozları, boyalar, fosfat gübreleri, enerji santralleri, deniz ürünleri (yengeç, pisi, midye, istiridye, deniz tarağı), kanalizasyon çamuru, "yumuşatılmış" su, eritme tesisleri, tütün ve tütün dumanı ve kaynak dumanı.
Hedef dokuları: İştah ve ağrı merkezleri (beyinde), beyin, kalp ve kan damarları, böbrekler ve akciğerler.
Belirtiler ve Semptomlar: Anemi, kuru ve pullu cilt, amfizem, yorgunluk, saç dökülmesi, kalp hastalığı, depresif bağışıklık sistemi cevabı, hipertansiyon, eklem ağrısı, böbrek taşı veya hasarı, karaciğer fonksiyon bozukluğu veya hasarı, iştah kaybı, koku duyusu kaybı , akciğer kanseri, sırt ve bacaklarda ağrı ve sarı dişler.
Mevcut çalışmalar, kadmiyumun neden olduğu kemik ve böbrek hasarının diyette yeterli kalsiyum, protein (amino asitler), D vitamini ve çinko ile önlenip önlenemeyeceğini belirlemeye çalışmaktadır. 12
4. Kurşun
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, mühimmat (atış ve mermi), küvetler (dökme demir, porselen, çelik), piller, konserve gıdalar, seramikler, kimyasal gübreler, kozmetikler, dolomit, toz, sanayi bölgelerinde yetiştirilen gıdalar, benzin, saç boyaları ve durulama, kurşunlu cam, gazete kağıdı ve renkli reklamlar, boyalar, pestisitler, kalay, çömlek, kauçuk oyuncaklar, yumuşak kömür, toprak, lehim, musluk suyu, tütün dumanı ve vinil 'mini-panjur'.
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, mühimmat (atış ve mermi), küvetler (dökme demir, porselen, çelik), piller, konserve gıdalar, seramikler, kimyasal gübreler, kozmetikler, dolomit, toz, sanayi bölgelerinde yetiştirilen gıdalar, benzin, saç boyaları ve durulama, kurşunlu cam, gazete kağıdı ve renkli reklamlar, boyalar, pestisitler, kalay, çömlek, kauçuk oyuncaklar, yumuşak kömür, toprak, lehim, musluk suyu, tütün dumanı ve vinil 'mini-panjur'.
Hedef dokular: Kemikler, beyin, kalp, böbrekler, karaciğer, sinir sistemi ve pankreas.
Belirtiler ve Belirtiler: Karın ağrısı, anemi, anoreksiya, anksiyete, kemik ağrısı, beyin hasarı, konfüzyon, kabızlık, konvülsiyonlar, baş dönmesi, uyuşukluk, yorgunluk, baş ağrısı, hipertansiyon, konsantre edilememe, hazımsızlık, sinirlilik, iştah kaybı, kas kaybı koordinasyon, hafıza zorlukları, düşük, kas ağrısı, solukluk, titreme, kusma ve güçsüzlük.
Kurşun toksisitesi yaygın olarak kabul edilmektedir. Sadece en küçük veya kısa süreli maruziyetle bile en büyük zarar riski bebekler, küçük çocuklar ve hamile kadınlar içindir. 1984'te Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDCP) tarafından yürütülen federal bir çalışma, üç ila dört milyon Amerikalı çocuğun kanında kabul edilemez derecede yüksek bir kurşun düzeyine sahip olduğunu tahmin etmektedir. Bir CDCP yetkilisi olan Dr. Suzanne Binder, “Pek çok kişi kurşun boyasının 1978'de konuttan yasaklanması ve kurşunun 1970'lerin sonlarında benzinden kesildiği zaman kurşun zehirlenme problemlerinin ortadan kalktığına inandılar; Yanlış olarak biliyoruz ki, ülke genelinde tüm ırkların çocukları, etnik köken ve gelir düzeyleri [zaten çevrede] kurşundan etkileniyor. ” 13 'Toksik Metal Sendromu' kitabında Dr. R. Casdorph ve M. Walker, her yıl 4 milyon tondan fazla kurşun çıkarıldığını ve mevcut çevresel potansiyel seviyelerinin, tarih öncesi seviyelere göre en az 500 kat daha fazla olduğunu bildiriyor. .
1989 yılında ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), bir milyondan fazla ilkokul, lise ve yüksekokulun hala içme suyu depolarında kurşun kaplı su depolama tankları veya kurşun içeren bileşenler kullandığını bildirdi. 14 EPA, içme suyunun küçük çocukların maruz kaldığı yaklaşık% 20'lik bir orana sahip olduğunu tahmin etmektedir. 15 Diğer yaygın kaynaklar, eski binalarda (iç şehirlerde olduğu gibi) kurşun boya kalıntısı ve endüstriyel alanların yakınında veya ticari tarım arazisi gibi diğer zehirli kimyasal maruziyet kaynaklarında yaşamaktadır. Bugün ABD'de doğan tüm çocuklar, dokularında ağır metaller ve klor bazlı kimyasalların kaynağı olan ölçülebilir pestisit izlerine sahiptir. 16
Kurşun, bilinen bir nörotoksindir (beyin hücrelerini öldürür) ve çocuklarda aşırı kan kurşun düzeyleri öğrenme engelleri, dikkat eksikliği bozukluğu (ADD), hiperaktivite sendromları ve düşük zeka ve okul başarı skorları ile ilişkilendirilmiştir. 17
5. Civa
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, piller, kozmetikler, dental amalgamlar, diüretikler (elektrikli) ve elektrik cihazları ve röleler, patlayıcılar, gıdalar (tahıllar), fungisitler, flüoresan ışıklar, tatlı su balıkları (özellikle büyük bas, pike ve alabalık), böcek ilaçları madencilik, boya, pestisitler, petrol ürünleri, tuzlu su balıkları (özellikle büyük halibut, karides, midye ve kılıç balığı), kabuklu deniz ürünleri ve musluk suyu.
Maruz kalma kaynakları: Hava kirliliği, piller, kozmetikler, dental amalgamlar, diüretikler (elektrikli) ve elektrik cihazları ve röleler, patlayıcılar, gıdalar (tahıllar), fungisitler, flüoresan ışıklar, tatlı su balıkları (özellikle büyük bas, pike ve alabalık), böcek ilaçları madencilik, boya, pestisitler, petrol ürünleri, tuzlu su balıkları (özellikle büyük halibut, karides, midye ve kılıç balığı), kabuklu deniz ürünleri ve musluk suyu.
Hedef dokuları: Beyindeki iştah ve ağrı merkezleri, hücre zarları, böbrekler ve sinir sistemi (merkezi ve periferik).
İşaretler ve Semptomlar: Anormal sinir ve fiziksel gelişim (fetal ve çocukluk), anemi, anoreksiya, anksiyete, kan değişiklikleri, körlük, diş etlerinde mavi çizgi, kolit, depresyon, dermatit, çiğneme ve yutma güçlüğü, baş dönmesi, uyuşukluk, duygusal dengesizlik, yorgunluk ateş, halüsinasyonlar, baş ağrısı, işitme kaybı, hipertansiyon, iltihaplı diş etleri, uykusuzluk, böbrek hasarı veya yetmezliği, iştah kaybı ve koku duyusu kaybı, kas koordinasyon kaybı, hafıza kaybı, ağızda metalik tat, sinir hasarı, uyuşma, psikoz, salivasyon, stomatit, titreme, görme bozukluğu, kusma, halsizlik ve kilo kaybı.
Cıvaya maruz kalmanın başlıca kaynağı "gümüş" diş dolgularıdır (yerleştirildiğinde yaklaşık% 50 civalı); 225 milyondan fazla Amerikalı bu dolguları dişlerine sahiptir. 18 Cıva dolguları, bir kişi çiğnediğinde mikroskobik partikülleri ve civa buharlarını serbest bırakır. Parçacıklar diş kökleri, ağız ve diş eti mukozası zarları ve mide astarı tarafından emilirken, buharlar solunur.
Civa amalgam dolguları olan kişilerde, ağızdaki civa seviyesinin ölçümleri 20 ila 400 mcg / m3 arasında değişir. Bunun sürekli pozlama olduğunu unutmayın. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü, çevresel maruziyetin güvenli sınırını 20 mcg / m3'te tutmaktadır, ancak bu, haftalık 40 saatlik bir maruziyetin (iş haftası) ve katılan civa vücudun dışında olduğunu varsaymaktadır. 19 Çevresel Koruma Ajansının sürekli cıva maruziyeti için izin verilen sınırı 1 mcg / m3'tür, yine yine bu, vücut dışındaki cıva kaynaklarına dayanmaktadır. 20 Şekiller, kişinin ağzında bulunan civadan günde 24 saat maruz kalmayı hedeflemektedir.
Civa amalgamlarının sağlık üzerindeki etkisinin uzmanlarından biri olan Hal Huggins, DDS, test ettiği 7.000 hastanın% 90'ının, düşük düzeyde civaya maruz kalmaktan bağışıklık sistemi reaktivitesi gösterdiğini bildirmektedir. 1984 yılında, Amerikan Dişhekimliği Birliği (ADA), bilimsel kanıt sağlamadan, ABD nüfusunun sadece% 5'inin civa maruziyetine karşı reaktif olduğunu ve bu rakamın önemsiz olduğunu iddia etmiştir. Bu arada, ADA, dişhekimlerinin tüm diş personelini cıva buharlarını solumak tehlikesine karşı uyarır. 21 Çevresel Koruma Ajansı (EPA) daha da ileri giderek, dişhekimlerinin civa amalgamı, yerleştirilmeden önce ele alınırken toksik bir madde olarak ve çıkarıldıktan sonra zehirli atık olarak tedavi etmelerini emreder. 22
Amalgam dolgular üzerine araştırma yapan Mark S. Hulet, DDS, hastalarına, diş hekimleri, doktorlar ve toksikologlar tarafından tanımlandığı gibi cıva dolgularına beş patolojik reaksiyondan bahsettiği bir broşür yazdı. Kategoriler şunlardır:
• Nörolojik: duygusal belirtiler (depresyon, intihar girişimleri, sinirlilik, baş edememe) ve motor semptomlar (kas spazmları, yüz tikleri, nöbetler, multipl skleroz)
• Kardiyovasküler problemler: nonspesifik göğüs ağrısı, hızlandırılmış kalp atışı
• Kollajen hastalıkları: artrit, bursit, skleroderma, sistemik lupus eritematoz
• Bağışıklık sistemi hastalıkları: tehlikeye karşı bağışıklık
• Alerjiler: Havadaki alerjiler, gıda alerjileri ve "evrensel" reaktörler.
Hulet, civa'nın sağlık üzerindeki etkilerinden birinin, beş kategorideki fizyolojik reaksiyonlar için gerekli olan kilit bir mineral olan manganezin işleyişini engelleme yeteneğidir. 23
• Nörolojik: duygusal belirtiler (depresyon, intihar girişimleri, sinirlilik, baş edememe) ve motor semptomlar (kas spazmları, yüz tikleri, nöbetler, multipl skleroz)
• Kardiyovasküler problemler: nonspesifik göğüs ağrısı, hızlandırılmış kalp atışı
• Kollajen hastalıkları: artrit, bursit, skleroderma, sistemik lupus eritematoz
• Bağışıklık sistemi hastalıkları: tehlikeye karşı bağışıklık
• Alerjiler: Havadaki alerjiler, gıda alerjileri ve "evrensel" reaktörler.
Hulet, civa'nın sağlık üzerindeki etkilerinden birinin, beş kategorideki fizyolojik reaksiyonlar için gerekli olan kilit bir mineral olan manganezin işleyişini engelleme yeteneğidir. 23
6. nikel
Maruz kalma kaynakları: Aletler, düğmeler, seramikler, kakao, soğuk dalgalı saçlar, pişirme gereçleri, kozmetikler, madeni paralar, diş malzemeleri, gıdalar (çikolata, hidrojenlenmiş yağlar, fındıklar, endüstriyel alanların yakınında yetiştirilen yiyecekler), saç spreyi, endüstriyel atık, mücevherler, medikal implantlar, metal rafineriler, metal aletler, nikel-kadmiyum bataryalar, ortodontik aletler, şampuan, katı atık yakma fırınları, paslanmaz çelik mutfak eşyaları, musluk suyu, tütün ve tütün dumanı, su armatürleri ve boruları ve fermuarlar.
Maruz kalma kaynakları: Aletler, düğmeler, seramikler, kakao, soğuk dalgalı saçlar, pişirme gereçleri, kozmetikler, madeni paralar, diş malzemeleri, gıdalar (çikolata, hidrojenlenmiş yağlar, fındıklar, endüstriyel alanların yakınında yetiştirilen yiyecekler), saç spreyi, endüstriyel atık, mücevherler, medikal implantlar, metal rafineriler, metal aletler, nikel-kadmiyum bataryalar, ortodontik aletler, şampuan, katı atık yakma fırınları, paslanmaz çelik mutfak eşyaları, musluk suyu, tütün ve tütün dumanı, su armatürleri ve boruları ve fermuarlar.
Hedef dokular: Deriye maruz kalma alanları, gırtlak (ses kutusu), akciğerler ve burun pasajları.
İşaretler ve Semptomlar: Apati, mavi renkli dudaklar, kanser (özellikle akciğer, nazal ve larinks), kontakt dermatit, ishal, ateş, baş ağrısı, baş dönmesi, diş eti iltihabı, uykusuzluk, bulantı, hızlı kalp atım hızı, deri döküntüleri (kızarıklık, kaşıntı, kabarcıklar), nefes darlığı, stomatit ve kusma.
Kronik nikel maruziyetinden kaynaklanan en büyük tehlike akciğer, nazal veya larinks kanserleri ve kazara veya kronik düşük seviyeli maruziyetin yavaş yavaş zehirlenmesidir. Bu risk, metal eritme tesislerinin, katı atık yakma fırınlarının veya eski nikel rafinerilerin yakınında yaşayanlar için en büyük tehlikedir. . 24
Kendimizi Ağır Metallerden Nasıl Koruyabiliriz?
Mantık, ağır metallerden elde edilen potansiyel zararın anlaşılmasının ardından, üretim ve kullanımının aşamalı olarak ortadan kaldırılması gerektiğini ve zehirli depolamanın ağır bir şekilde düzenlendiğini belirtir. Yukarıdaki maruziyet kaynakları listesinden açıkça görüldüğü gibi, mantığı, kullanımı kısıtlanmış olan kurşun haricinde, buradaki yol gösterici ilke değildir.
Günümüzde tüm ağır metal üretimi dursa bile, kronik zehirlenmeye ve nesiller boyunca sayısız nörolojik hastalığa neden olmak için çevremize yeterince ağır metaller salındı. ABD Kongresi Teknoloji Değerlendirme Bürosu'na göre, şu anda ABD'de sadece 600.000 zehirli atık kirlenme alanı bulunmaktadır. Bunlardan, Superfund temizliği için EPA tarafından 900'den az teklif edilmiş ve yaklaşık 19.000'i gözden geçirilmiştir. Bu zehirli karışıklıkların bir kısmının kaza veya cehalet nedeniyle meydana gelmesine rağmen, çoğunluk tehlikeli ürün veya atık dağıtıcıları, üreticiler, nakliye şirketleri veya atık yönetim şirketleri tarafından yasadışı olarak damping yapılmasından kaynaklanmıştır. 25 Kâr odaklılık, sağlık, çevre ve tüm çocuklarımız için daha umut verici bir gelecek hakkındaki kaygıları geçersiz kılmaya devam ettiğinden, bu tür uygulamalar sona ermemiştir.
Hükümetin, ağır metallerin tehlikelerinden halkı korumak için çok az ya da çok yavaş hareket etmesi ile, kendilerini korumak için önlemler almak bireylere kalmış durumda. Konvansiyonel tıbbı gereği, bilinen kaynaklardan kaçınmanın yanı sıra, alüminyum, arsenik, kadmiyum, kurşun, civa veya nikel maruziyetini ele almak için bir kişinin yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu toksinlerin yaşamlarımızdaki yaygınlığı göz önüne alındığında, bu imkansızdır.
Neyse ki, bu zararlı maddeleri vücuttan çıkarmanın bir yolu var. İntravenöz ve oral şelasyon, detoksifikasyon protokolleri ve spesifik beslenme terapileri ağır metalleri ve kimyasal toksinleri giderebilir ve vücudumuzun günlük olarak maruz kaldığı toksik yükü azaltabilir.
Neyse ki, bu zararlı maddeleri vücuttan çıkarmanın bir yolu var. İntravenöz ve oral şelasyon, detoksifikasyon protokolleri ve spesifik beslenme terapileri ağır metalleri ve kimyasal toksinleri giderebilir ve vücudumuzun günlük olarak maruz kaldığı toksik yükü azaltabilir.
Şelasyon Çözümü
Şelatlama (belirgin anahtar tabakalama) maddeleri, kimyasal olarak bağlanan veya (Yunanca, çeneden gelen pençelerden), metallerden, minerallerden veya kimyasal toksinleri vücuttan bağlayabilen maddelerdir. Kenetleme maddesi, bir mineral veya metal iyonu çevreler ve idrar ve dışkı yoluyla vücuttan taşır. Vücutta veya gıdalarda bulunan birçok organik asit, asetik asit, askorbik asit (C vitamini), sitrik asit ve laktik asit de dahil olmak üzere kenetleme maddeleri olarak görev yapabilir. Vücuttaki doğal şelatlama süreçleri, besin besinlerinin sindirimi, asimilasyonu ve taşınması, enzimlerin ve hormonların oluşumu ve toksik kimyasal ve metallerin detoksifikasyonu gibi şeylerden sorumludur. 27
İntravenöz şelasyon terapisi, ağır metaller, kimyasal toksinler, mineral birikintileri ve yağlı plaklar (atardamarlarda olduğu gibi) gibi istenmeyen maddelerden kurtulmak amacıyla kan dolaşımına EDTA'nın kan dolaşımına verilmesini içerir; plaklar). EDTA (etilen diamin tetraasetik asit) etkili ve yaygın olarak çalışılan bir kenetleme maddesidir.
EDTA sentetik bir amino asittir (amino asitler proteinlerin yapı taşlarıdır) ve aspirin gibi vücuda toksik olarak yaklaşık üçte biridir. 28 EDTA ile Chelation tedavisi ilk olarak 1948 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde bir batarya fabrikasında çalışanların kurşun zehirlenmesi için bir tedavi olarak ilaca sokulmuştur. Kısa bir süre sonra, ABD Donanması, hükümet gemilerini ve tesislerini boyaırken kurşun emen denizciler için şelasyonu savundu. FDA, kurşun zehirlenmesi için bir tedavi olarak IV EDTA şelasyonunu onayladı.
Şelasyonu kurşun toksisitesine uygulayan doktorlar, ateroskleroz (arter duvarlarında yağ-plak birikimi) ya da arteriyoskleroz (atardamarların sertleşmesi) geçiren hastaların şelasyondan sonra her iki koşulda da azalma yaşadıklarını gözlemlemişlerdir. 29 1952'den beri IV EDTA şelasyonu kardiyovasküler hastalıkları tedavi etmek için kullanılmıştır. 30
Şelasyonu kurşun toksisitesine uygulayan doktorlar, ateroskleroz (arter duvarlarında yağ-plak birikimi) ya da arteriyoskleroz (atardamarların sertleşmesi) geçiren hastaların şelasyondan sonra her iki koşulda da azalma yaşadıklarını gözlemlemişlerdir. 29 1952'den beri IV EDTA şelasyonu kardiyovasküler hastalıkları tedavi etmek için kullanılmıştır. 30
İntravenöz (IV) şelasyonda EDTA kullanımına dair 1.800'den fazla bilimsel dergi makalesi yayınlanmıştır. Son 30 yılda, yüz binlerce hasta yaklaşık 3.300.000 IV infüzyonda 1000'den fazla doktor tarafından teslim edildiği gibi bu tedaviyi almıştır. EDTA'nın kan dolaşımını artırmadaki başarı oranı, hastaların yeterli şelasyon alması koşuluyla% 82'dir. 31
Chelation Kalp ve Damar Sağlığına Nasıl Yardımcı Olur?
Şelasyon arter duvarlarında kalsiyum plaklarını azaltır. Bu aterosklerotik plaklar, kalbe en yakın arterlerle sınırlı değildir. Aksine, bunlar yaygındır ve vücudunuzdaki 75.000 milden fazla kan damarı tarafından hizmet verilen her hücre, doku, bez, organ ve sisteme kan akışını (oksijen iletimini) etkileyebilir. Şelasyon, en büyük arterden en küçük kapiller ve arteriyole kadar, vücutta her kan damarına ulaşır, bunların çoğu, ameliyatta güvenli bir şekilde ulaşılması gereken beyin veya diğer organın içinde çok küçük veya çok derindir.
Kardiyovasküler sistem için Oral ve intravenöz EDTA şelasyon tedavisinin bilimsel olarak belgelenmiş diğer faydaları arasında şunlar bulunur:
• Arteriyel hücre içi membranların stabilizasyonu 32
• Kandaki trombositlerin elektrik yükünün bakımını yapmak, kan kümelenmesini (agregasyonunu) azaltmak ve kan pıhtılarını önlemek. 33
• Periferik vasküler hastalığı olan 2.870 çalışmanın yaklaşık% 100'ünde işaretlenmiş iyileşme 34
• Tedavi edilen kardiyak aritmilerin yarısının normalizasyonu 35
• Serebrovasküler tıkanıklığın azaltılması 36
• Bellek ve konsantrasyon bozukluğu olan kişilerde ve bilişsel görme keskinliğindeki iyileşmiş bilişsel işlevler (sorunlar arteriyel tıkanıklıktan kaynaklandığında) 37
• Kurşun zehirlenmesine bağlı gelişen miyokardit. 38
• Kan yağ düzeylerinin ve geliştirilmiş kılcal kan akışının azaltılması. 39
• Ekstremitelere artan periferik kan akışı. 40
• Vasküler dokuların daha iyi uyumu; Elastikiyet ve esneklik ile sonuçlanan elastik dokuların dekalsifikasyonu. 41
• Geliştirilmiş kırmızı kan hücresi membranı esnekliği ve potasyum geçirgenliği. 42
• Kadmiyumun renal dokulardan atılımı sonucu azalan kan basıncı seviyeleri, periferik direncin azalması, kan damarında esnekliğin ve esnekliğin artması, vasküler spazmın azalması ve magnezyumun iyileşmesi. 43
• Kandaki trombositlerin elektrik yükünün bakımını yapmak, kan kümelenmesini (agregasyonunu) azaltmak ve kan pıhtılarını önlemek. 33
• Periferik vasküler hastalığı olan 2.870 çalışmanın yaklaşık% 100'ünde işaretlenmiş iyileşme 34
• Tedavi edilen kardiyak aritmilerin yarısının normalizasyonu 35
• Serebrovasküler tıkanıklığın azaltılması 36
• Bellek ve konsantrasyon bozukluğu olan kişilerde ve bilişsel görme keskinliğindeki iyileşmiş bilişsel işlevler (sorunlar arteriyel tıkanıklıktan kaynaklandığında) 37
• Kurşun zehirlenmesine bağlı gelişen miyokardit. 38
• Kan yağ düzeylerinin ve geliştirilmiş kılcal kan akışının azaltılması. 39
• Ekstremitelere artan periferik kan akışı. 40
• Vasküler dokuların daha iyi uyumu; Elastikiyet ve esneklik ile sonuçlanan elastik dokuların dekalsifikasyonu. 41
• Geliştirilmiş kırmızı kan hücresi membranı esnekliği ve potasyum geçirgenliği. 42
• Kadmiyumun renal dokulardan atılımı sonucu azalan kan basıncı seviyeleri, periferik direncin azalması, kan damarında esnekliğin ve esnekliğin artması, vasküler spazmın azalması ve magnezyumun iyileşmesi. 43
IV EDTA şelasyon tedavisinin kardiyovasküler hastalık ve ağır metal toksisitesinin tedavisinde etkinliğine ek olarak, araştırma anevrizma, Alzheimer hastalığı ve yaşlılık bunama, artrit, otoimmün durumlar, kanser, katarakt, diyabet, amfizem, safra kesesi taşları, hipertansiyon için faydalarını belgelemiştir. böbrek taşı, Lou Gehrig hastalığı, osteoporoz, Parkinson hastalığı, skleroderma, inme, varisli damarlar, zehirli yılan ısırığı ve kan akışında bir kesinti ve oksijen iletimini azaltan diğer durumlar. 44
Amerikalıların on üst katili (sıklık sırasına göre) kalp hastalığı, kanser, inme, kazalar, zatürre, diyabet, siroz, ateroskleroz, intihar ve bebek ölümlerini içerir. Kazalar, zatürre, intiharlar ve bebek ölümlerinin tümü, kan dolaşımının azaltılmasıyla bağlantılıdır. Amerikalıların yüzde 90'ından fazlası dolaşım sistemi ile ilgili ciddi bir hastalığa yakalanma tehlikesinde yaşamaktadır. 45
ABD'deki kardiyovasküler hastalıkların insan ve finansal maliyeti astronomiktir. Her yıl yaklaşık 1,5 milyon Amerikalı'nın kalp krizi geçirmesi, 300.000 kişinin tıbbi yardım almadan ölmesidir. Kardiyovasküler hastalık tedavisi yılda toplam 100 milyar dolar artar - her dakika 200.000 dolar harcanır. 46 Koroner arter baypas cerrahisi (bloklaşmış arter ile bloke kalp arterinin atlanması, ortalama maliyeti 44.000 $), kalp hastalığı için en sık reçete edilen cerrahi prosedürdür ve yılda 10 milyar dolardır. 47 Birçok önde gelen tıp doktoru ve yetkilisi, koroner baypas cerrahisinin aşırı dozda ve sıklıkla gereksiz olduğunu belirtmiştir. 48 Bypass ameliyatı veya anjiyoplasti (tıkalı arterin balonlanması, ortalama maliyet 21.000 $) sonucunda her yıl yaklaşık 20.000 kişi ölmektedir.
İntravenöz şelasyon çok daha güvenli, daha az pahalı ve daha az invaziftir. Dolaşım bozukluklarında kanıtlanmış, kardiyovasküler hastalar için faydaları açıktır. Bununla birlikte, IV şelasyon, bazı riskler doğurur. Toksik olmamasına rağmen, EDTA bazı insanlarda yan etkiler üretir. Bunlar arasında enjeksiyon bölgesinde yanma, kızarıklık ve şişme, ateş, hipotansiyon (düşük tansiyon), eklem ağrısı, deri salgınları veya kızarıklıklar, mide rahatsızlığı ve nadiren böbrek ve karaciğerde tahriş bulunur.
İntravenöz EDTA şelasyonunun yararlarını anlayan bazı kardiyologlar, zayıflatılmış, zayıflamış, hasta veya kötü böbrekleri olan veya ileri kardiyovasküler hastalık (son evre) olan hastalarla kullanılmasını önermemektedir. EDTA'nın ani ve masif infüzyonunun bu hastalarda böbreklere, karaciğere ve detoksifikasyon yollarına fazla stres attığına ve zararlı veya hatta tehlikeli olabileceğine inanıyorlar. Diğer doktorlar ve tıp araştırmacıları, "geçici böbrek bozukluğu" nun, böbrekler yoluyla zehirli ürünlerin (şelatlanmış metaller ve kimyasallar) geçişi sırasında meydana gelen normal bir fizyolojik adaptasyon olduğunu ve düzgün bir şekilde IV şelasyonun böbrek hasarına neden olmayacağını öne sürerek katılmıyor.
Şelasyonun ortak bir yanılgısı, kemiklerin ve dişlerin içindeki kalsiyum seviyesini düşürmesidir; çünkü vücut, kalsiyumun, kasılma işlemiyle kandan alınan kalsinin yerine geçmesi için onlardan kalsiyum çeker. Aksine, kalsiyumun vücuttaki yerlerinden kalsiyumun, arteryel plaklarda olduğu gibi (tıkanmış arterlere katkıda bulunan), kalsine edilmiş bursalar (bursitin kaynağı), artritik eklemler ve böbrek gibi vücuttan uzaklaşan kalsiyumlar alınır. taşlar.
Dahası, Amerikan Tıpta Gelişim Koleji'nin (ACAM) kurucusu ve şelasyon terapisinde öncü olan Garry Gordon, MD, DO, “Kalsiyum seviyeleri düşmeye başlarsa, paratiroid bezleri teker teker parathormon salgılar. Kalbi normal olarak tutmak için EDTA'dan (ve diğer) şelatlayıcılardan yeterli kalsiyumu geri alır (serum kalsiyumu normal kalp fonksiyonu için sabit bir seviyede kalmalıdır) ve kemiği güçlendiren ve yeniden yapılandıran osteoblastlar olarak adlandırılan hücreleri aktive eder. İnsanlara, daha az osteoporoz ve daha az yaşa bağlı kalsiyum birikimi [arter duvar plakları] kan damarlarında bulunur.
Bir kişinin verebileceği IV EDTA şelat miktarının bir sınırı yoktur ve tedaviden sonra en fazla iki ay süren yararlı etkileri vardır. 54 IV şelasyon çocuklar ve yetişkinler için güvenlidir. 90 yaşın üzerindeki insanlar şelasyonun faydalarından faydalanmışlardır ve ABD'de 200.000'den fazla çocuk kurşun zehirlenmesi için IV şelasyon tedavisine maruz kalmıştır.
Ancak intravenöz şelasyonun iki dezavantajı vardır. Koroner baypas cerrahisi veya anjiyoplastiden daha güvenli ve daha ucuz olmasına rağmen, IV şelasyon tedavisine onaylı nispeten az deneyimli tıp doktoru olduğu için, hala nispeten pahalı (ziyaret başına yüzlerce dolar) ve yaygın olarak mevcut değildir. Neyse ki, daha güvenli, ucuz ve daha kolay elde edilen bir alternatif var: Oral Chelation.
Oral olarak verilen Oral Chelation
Chelation, şelatlama ajanlarını (EDTA ve sayısız doğal kenetleme maddeleri) içeren besinsel besin takviyelerinin alınmasını içerir: vitaminler, mineraller, amino asitler, antioksidanlar, bitki besinleri ve otlar.
Garry Gordon'a göre, oral şelasyon, ağır metal toksisitesinin ve kireçlenmenin azaltılmasında, kan kolesterolünün düşürülmesinde, lipid peroksidasyonunun azaltılmasında (metabolize yağların serbest radikal oksidasyonunda), kanın inceltilmesinde ve kan pıhtılarının oluşumunun önlenmesinde yararlıdır.
Oral şelasyonun artmış yararları, EDTA'nın aktive edilmiş killer, bazı biyoflavonoidler, chlorella, cilantro, koenzim Q10, sarımsak, L-sistein, L-glutatyon, lipoik asit, metionin gibi doğal çelatlama ajanları ile birleştirilmesinin sinerjik etkisinden kaynaklanabilir. , selenyum, sodyum aljinat ve çinko glukonattır. Her bir kenetleme maddesi, farklı kimyasallar ve mineral veya metal iyonları için bir tercihe sahiptir.
Karaciğer fonksiyonunu ve detoksifikasyonu desteklediği bilinen besinlerin eklenmesi, oral şelasyon formülünün etkinliğini de arttırır. Antioksidanların ve diğer besin maddelerinin bir arkadaşı formülü, şelasyon sırasında çıkarılmış yararlı minerallerin yerini alarak, dokuların iyileşmesini teşvik ederek ve serbest radikal oksidatif hasarı önleyerek şelasyon sürecini arttırır. Çelatlama ajanlarında olduğu gibi, farklı antioksidanlar farklı serbest radikaller üzerinde çalışır.
Antioksidan aktivite, şelasyonun faydalarının arttırılmasında özellikle önemli bir rol oynayabilir. Bypassing Bypass'ın yazarı Elmer Cranton, serbest radikal hasarın önlenmesinin (EDTA'nın yaptığı gibi) şelasyonun olumlu etkilerinin ardındaki ana eylem olduğuna inanıyor.
Kalp hastalarına ek olarak, özellikle aile öyküsü olan, uzun süredir devam eden diyet uygulamaları ya da ağır metallere ya da toksik kimyasallara maruz kalma öyküsü olan herkes için oral şelasyon önermekteyim. Daha genel olarak, ağız şelasyonu, kardiyovasküler hastalığı önlemek ve vücudumuzda biriken metaller ve toksinleri temizlemek isteyen ve çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilen herkes için yararlıdır.
Bu şekilde, oral şelasyon, uygun, non-invaziv, uzun vadeli sağlık bakımı ve önleyici bir program olarak hizmet edebilir. Kademeli dozaj verme, yan etki riskini önemli ölçüde azaltır; Oral şelasyon çocuklar ve yetişkinler için güvenlidir.
Bu şekilde, oral şelasyon, uygun, non-invaziv, uzun vadeli sağlık bakımı ve önleyici bir program olarak hizmet edebilir. Kademeli dozaj verme, yan etki riskini önemli ölçüde azaltır; Oral şelasyon çocuklar ve yetişkinler için güvenlidir.
Birçok durumda insanlar, sinirlilik, düşük dereceli baş ağrısı veya genel acılılığı fark ettikleri ve yaşadıklarından çok daha fazla toksiktirler. Bu semptomlar, dokulardan çekilen ve vücuttan atılmadan önce vücutta dolaşan ağır metaller veya kimyasal kalıntılardan kaynaklanır. Semptomlar, formüllere olumsuz bir tepki göstermez, ancak vücudun önemli miktarda toksin depolamasıdır. Formüllerin dozajının azaltılması ve su alımının arttırılması bu semptomları ortadan kaldıracaktır.
Beslenme eksiklikleri kardiyovasküler hastalığa katkıda bulunabilir. 62 Bazı vitaminler, mineraller ve diğer besinler, kardiyovasküler sağlığın korunması için hayati olarak tanımlanmıştır. Aşağıdaki besinlerin bir veya birkaçının eksiklik dereceleri, fiziksel hastalık ya da kardiyovasküler sistemdeki yetersizlik ile ilgili semptomlarla sonuçlanacaktır: 63
• Vitaminler: C, E, A (beta-karoten), D, B (1, 2, 3 [niasin ve niasinamid], 5, 6, 12), folik asit ve biyotin.
• Mineraller: Kalsiyum, krom, bakır, magnezyum, manganez, molibden, potasyum, selenyum ve çinko.
• Amino asitler: L-karnitin, L-lizin, L-prolin
• Koenzim Q10.
• Vitaminler: C, E, A (beta-karoten), D, B (1, 2, 3 [niasin ve niasinamid], 5, 6, 12), folik asit ve biyotin.
• Mineraller: Kalsiyum, krom, bakır, magnezyum, manganez, molibden, potasyum, selenyum ve çinko.
• Amino asitler: L-karnitin, L-lizin, L-prolin
• Koenzim Q10.
.
Beslenme eksiklikleri vücuttaki ağır metallerin birikmesine katkıda bulunabilir. Vücutta belirli vitaminlerin, minerallerin ve diğer besin maddelerinin yeterli düzeyde tutulduğu zaman, spesifik ağır metallerin sürekli emilimi büyük ölçüde azalır.
Ağır Metal Toksisitesine Karşı Koruyucu Olduğu Bilinen Besinler:
Ağır Metal Koruyucu Besin Desteği
Alüminyum magnezyum
Arsenik Amino asitler (sülfür içeren), kalsiyum, iyot, selenyum, C vitamini, çinko.
Kadmiyum Amino asitler (sülfür içeren), kalsiyum, C vitamini, çinko içerir.
Kurşun Amino asitler (sülfür içeren), kalsiyum, demir, C vitamini, E vitamini, çinko.
Merkür Amino asitler (sülfür içeren), pektin (alginat), selenyum, C vitamini 67
Ağır Metal Koruyucu Besin Desteği
Alüminyum magnezyum
Arsenik Amino asitler (sülfür içeren), kalsiyum, iyot, selenyum, C vitamini, çinko.
Kadmiyum Amino asitler (sülfür içeren), kalsiyum, C vitamini, çinko içerir.
Kurşun Amino asitler (sülfür içeren), kalsiyum, demir, C vitamini, E vitamini, çinko.
Merkür Amino asitler (sülfür içeren), pektin (alginat), selenyum, C vitamini 67
Oral Şelasyon Formülünün Maddeleri
1. Şelatlayıcı maddeler: EDTA ve metallerin ve toksinlerin harekete geçirilmesine yardımcı olan besinler; aljinat, sarımsak (yüksek allisin potansiyeli), aktive edilmiş attapulgite (kil), chlorella (tatlı su yosunu; serbest cıvayı bağlamak ve dışkı yoluyla vücuttan dışarı taşımak için gerekli olan 64 ), lipoik asit, metionin ve L-sistein ( ağır metal temizleyicileri).
2. Antioksidanlar: Lipoik asit (son derece güçlü, "ideal antioksidan", C vitamini, katalaz, metiyonin ve L-sistein olarak bilinir.
3. Lipotropikler (yağ metabolizmasını geliştirir): Trimetilglisein, karagenan ve L-lizin (kan damarı "teflon," yağlı plak şelatlama maddesi, hücresel yakıt, angina pektorisini azaltır). L-lizin hasarlı kan damarlarının yapısal onarımında yer alan bir amino asittir. Kurşun toksisitesi ve yüksek tansiyon üzerinde faydalı bir etkiye sahiptir.
4. Bitki bazlı enzimler (bromelain, lipaz, katalaz): yukarıdaki tüm besin maddelerinin optimal kullanımını sağlar.
Yaşlanmayan Yenileme ve Antioksidan Formülünün Maddeleri
1. Çelatlama maddeleri: Metaller ve toksinlerin harekete geçirilmesine yardımcı olan EDTA ve besinler; B1 vitamini, E vitamini, biyoflavonoidler, kişniş, koenzim Q10 (hücresel yakıt), L-glutatyon, selenyum ve çinko glukonat. Kişniş (Çin maydanozu), klinik araştırmalarda ve beyin ve omurilikte depolanan cıva, kalay ve diğer toksik metalleri harekete geçirip bunları bu dokulardan hızla uzaklaştırmaya yönelik araştırmalarda gösterilmiştir. Bu devrimci bir keşiftir - kişniş, merkezi sinir sisteminden cıva "harekete geçiren" bilinen tek maddedir. 65
2. Mineraller: Kalsiyum, magnezyum, manganez, krom, bakır glukonat, molibden, potasyum, selenyum, vanadyum ve çinko glukonat.
3. Temel vitaminler: A (antioksidan, kan damarı stabilizörü), D-3 (hücresel yakıt), E (antioksidan, şelatör, kan damarı stabilizörü, angina pektorisini azaltır), B1 (hücresel yakıt), B2 (hücresel yakıt), B3 (Niasin [kolesterol ve trigliseritleri düşürür, hücresel yakıt, lipoprotein azaltır] ve niasinamid [hücresel yakıt]), B5 (kolesterol ve trigliseritleri düşürür, hücresel yakıt), B6 (hücresel yakıt), B12 (kan hücresi besleyici, hücresel yakıt), PABA inositol, folik asit (kan hücresi besleyici, hücresel yakıt), biyotin (hücresel yakıt).
4. Karaciğer Desteği (enginar melezi): şelasyon sırasında karaciğerin detoksifiye edilmesi, karaciğer metabolizmasının normalleştirilmesi ve alkol ve çevre zehirleri gibi iç ve dış toksinlerden dolayı daha fazla hasarı önlemek için etkili, güçlü bir bileşen. Antioksidan ve anti-inflamatuar niteliklere sahiptir. Karaciğer, toksinlerin vücut filtresidir. Karaciğer toksik yüke yetişemediğinde, bu organda toksinler birikmektedir. Bu bileşen, çoğu programın ve formüllerin ele alınmadığı 2. faz karaciğer detoksifikasyonu (suda çözünürlük ve atılım için konjugasyon) dahil olmak üzere karaciğerin dışında kalan toksinleri temizlemeye yardımcı olur.
5. Antioksidanlar: bioflavonoidler, katalaz, koenzim Q10, Ginkgo biloba, üzüm çekirdeği OPC'leri (oligomerik proantosiyanidinler), yeşil çay, hesperidin, lutein, likopen, kuersetin, rutin, L-taurin ve 14 diğerleri.
6. Phytonutrients: alıç berry (kardiyak tonik), iyot (kelp; tiroid ve enerji üretim desteği olarak), süt devedikeni ve pancar suyu tozu (detoksifikasyon ve kan temizleyici karaciğer) ve MSM (metil sülfonil meten; kan damar esnekliğini artırır ), diğerleri arasında.
7. Amino asitler: L-kolin, L-karnitin (kolesterolü düşürür, trigliseritler, hücresel yakıt), L-prolin ve L-taurin (kalp kası ve fonksiyonunu destekler).
8. Lipotropikler: kondroitin sülfat. Arter duvarının bir bileşeni, anti-koagülan (kan yapışmasını azaltır), anti-lipemik (kan dolaşımında anti-yağ) ve anti-trombojenik (pıhtılaşmayı azaltır) özelliklerine sahiptir.
9. Bitki bazlı enzimler: bromelain, lipaz, katalaz.
Not: Formül bileşenleri hakkında ayrıntılı bilgi istek üzerine mevcuttur.
Oral Chelation ve Yaşsız Formüller Üzerinde Klinik Çalışmaların Özetleri
Not: Tüm çalışmaların kopyaları istek üzerine mevcuttur.
Not: Tüm çalışmaların kopyaları istek üzerine mevcuttur.
• 1998 yılında Extreme Health, 29 hastadan 68 yaşına kadar çeşitli ve farklı mesleklerden, sadece bir günlük Oral Chelation dozundan önce ve sonra 14 hasta üzerinde ağır metal idrar analizleri gerçekleştirdi. Omegatech, James James Medical Laboratory, Inc., Cleveland, Ohio'da, idrar örneklerini analiz etti.
Sonuçlar, en sık karşılaşılan ve sağlığa zarar veren ağır metallerin hepsinden önemli ölçüde atılım gösterdi. Aşağıdakiler, formüllere göre sadece bir gün sonra 14 hastanın ağır metal atılımlarındaki ortalama artış yüzdesidir:
Alüminyum:% 229
Arsenik:% 661
Kadmiyum:% 276
Kurşun:% 350
Merkür:% 773
Nikel:% 9,439
Sonuçlar, en sık karşılaşılan ve sağlığa zarar veren ağır metallerin hepsinden önemli ölçüde atılım gösterdi. Aşağıdakiler, formüllere göre sadece bir gün sonra 14 hastanın ağır metal atılımlarındaki ortalama artış yüzdesidir:
Alüminyum:% 229
Arsenik:% 661
Kadmiyum:% 276
Kurşun:% 350
Merkür:% 773
Nikel:% 9,439
• Saç analizleri. Büyük Smokie's Diagnostik Laboratuvarı ile, iki hastada oral şelasyon öncesi yapıldı ve altı ay sonra programda ağır metallerde önemli azalma görüldü. Bir vakada, civaya yüksek maruziyet gösteren bir diş hekimi, ikinci saç analizi, daha yüksek olan cıva haricinde, ilk saç analizinde anormal derecede yüksek olan tüm ağır metallerde bir azalma veya normal bir okuma gösterdi. Diğer bir durumda, bir diş hijyeni uzmanı, ikinci saç analizi, daha yüksek olan gümüş hariç, ilk analizde anormal derecede yüksek olan tüm ağır metallerde bir azalma ya da normal bir okuma gösterdi.
Ağır metaller, dokular, beyin ve sinir gangliyonunda derin depolanabilir. Şelasyondan sonra bir kilo dışındaki tüm ağır metaller, bunun daha derinlerde depolandığını ve nihayetinde bu dokulardan çekildiğini ve atılım için harekete geçirildiğini biliyoruz. Böylece, yüksek okumalar şelasyonun devam ettiği yönünde olumlu bir işarettir. Yüksek miktarda ağır metale kronik veya uzun süre maruz kalan bireylerde, saç analizi okumaları yüksek kalabilir ve hatta önceki maruz kalma miktarına bağlı olarak altı ila on iki aylık bir süre boyunca daha yüksek olabilir.
Binlerce hastanın saç analizini yorumlayan Büyük Smokie Teşhis Laboratuvarı, Elemental Analiz Başkan Yardımcısı Bay Bob Smith, profesyonel görüşüne göre, “sonuçlarınız sadece altı ay içinde ağır metallerde önemli ölçüde azalma olduğunu gösterdi. "
• Kuzey Carolina, Güney Carolina'da Mesleki ve Çevresel Tıp Merkezi'nden Dr. James Scheer, şu anda 5 ila 15 yaşları arasında 20 çocuk ile ADD ve DEHB belirtileri ve kabul edilemez kan kurşun düzeyleri ile ilgili bir çalışma yürütmektedir. Şelasyonun ve çıkarılması davranışsal semptomları etkiler. Saç, idrar, kan ve dışkı, ağır metal toksisitesi açısından değerlendirilecek ve daha sonra Oral Chelation alarak bir, üç ay ve altı ay sonra tekrar değerlendirilecektir. Çalışma, çocukların yarısında plasebo ile tek kördür.
• Alamo, California'da bir tıp doktoru, Oral Chelationdan başka takviye veya ilaç kullanmadan alan hastalarından birini test etti. Bu rejimin sadece iki ayından sonra, kan tetkiklerinde trigliserit ve LDL kolesterolünde belirgin azalma ve HDL kolesterolünde artış gözlendi.
• Termolojinin öncüsü olan Ph.D. Philip Hoekstra III, altı ay boyunca, Oral Chelation ve formülleri (başka takviyeleri veya ilaçları kullanmadan) ve altı ay sonra programa başlamadan önce, termolojik çalışmalar yaptı. Çalışma, geçtiğimiz yıllarda San Rafael, California'daki California Koruyucu Hekimlik Vakfı'nın himayesinde gerçekleştirildi.
Thermology, kızılötesi algılama cihazları tarafından filme alınan ve bir bilgisayar monitörüne yansıtılan vücuttan kaynaklanan ısı emisyonlarının ölçümlerine dayanan bir teşhis görüntüsüdür. Hücreler enerji dönüşümü sırasında ısı yayarlar. Enerji dönüşüm süreçlerinde, tıkanmış veya daralmış arterlerde olduğu gibi bir rahatsızlık varsa, azalan ısı emisyonları ve azalan kan akışı, termoloji taramasında daha karanlık alanlar olarak görünür. Bu şekilde, termoloji, aterosklerotik arterler boyunca kızıl ötesi enerjinin akışının ilerleyen bozulmasını izler ve kalp hastalığının erken tespiti olarak kullanılabilir.
Dr. Hoekstra'nın çalışmasının sonuçları, termolojik görüntülerle belgelenen hastaların birinde, ancak hepsinde kan dolaşımında belirgin iyileşme olduğunu ortaya koydu. Ayakların vaskülarizasyonu (iyileşmiş kan akışı)% 33'e kadar artmıştır - sadece altı aylık bir denemeden sonra önemli gelişmeler.
Vakfın müdürü Nancy Gardner Heaven şöyle diyor: “Bu çalışma için seçilen müşterinin karmaşık kalp koşullarında değişkenlik göstermesine rağmen, bunların hepsinin dolaşımda en az% 20'lik bir artış olduğu ve stenoz seviyesini azalttığı görülüyor. Vasküler sistemin [daraltılması] Bu ürünün [Oral Chelation formülleri] kullanımını kardiyovasküler hastalığı olan hastalara veya önlenmenin bir sorun olduğu aile öyküsüne önermek konusunda çok iyi hissediyorum.
Oral Şelasyon Formülü Üzerine Hasta Raporları
Şu anda, Oral Chelation alan çeşitli sağlık sorunları olan 85 kişiyi takip ediyoruz. Aşağıdaki durumlarda iyileşmeyi bildirirler: baş ağrıları, soğuk eller veya ayaklar, cilt sorunları ve diyabet, otoimmün bozukluklar, artrit ve angina ağrıları gibi dejeneratif hastalıklar. Ayrıca, enerji düzeyi, genel dayanıklılık, bellek (unutkanlık), konsantre olma yeteneği, dolaşım, kan basıncı, kolesterol ve trigliseritler, görme, solunum ve cinsel hareket veya dayanıklılık ile ilgili semptom ve koşullarda olumlu etkiler yaşadılar.
Aşağıdakiler üç hastadan raporlardır:
• 36 yaşındaki Diana Goolsby ve oğlu Landon, saçlarında ve idrar analizlerinde yüksek ağır metal okumalarına sahiptiler ve ağır metal toksisite etkileri yaşıyorlardı. Diana'nın bir dizi semptomu vardı ve Landon, kronik, tekrarlayan viral enfeksiyonları (grip ve soğuk algınlığı) hakkında konuşmayı ve acı çekmeyi öğrenmekte zorlanıyordu. Her ikisine de Oral Chelation ile başladık.
• 36 yaşındaki Diana Goolsby ve oğlu Landon, saçlarında ve idrar analizlerinde yüksek ağır metal okumalarına sahiptiler ve ağır metal toksisite etkileri yaşıyorlardı. Diana'nın bir dizi semptomu vardı ve Landon, kronik, tekrarlayan viral enfeksiyonları (grip ve soğuk algınlığı) hakkında konuşmayı ve acı çekmeyi öğrenmekte zorlanıyordu. Her ikisine de Oral Chelation ile başladık.
Diana, formülleri sürekli alarak üç ay sonra, bana daha fazla enerji sağladığını, dolaşımını arttırdığını, vizyon geliştirdiğini ve baş ağrılarının ve anjin ağrısının azaldığını bildirdi. “Vücudumun genel iyileşmesine hayran kaldım. Gözlerim çok gelişti. Artık çok yorgun değiller ve gözdeki kaslar daha önce sahip olduğum çekicilik hissine sahip gibi görünmüyor. Bağışıklık sistemi de büyük bir artı. Ben artık o kadar zayıf değilim ki temas ettiğim her soğuk algınlığı veya grip belirtisini alıyorum. Landon bağışıklık sistemindeki iyileşmeyi gösteriyor. Konuşmasının şelasyonla geliştiğini de görüyorum. "
• Ciddi parlaklık eksikliği ile başvuran diyabetli bir hasta olan 43 yaşındaki Cindy Bright, “Oral Chelation formülleri ile daha fazla 'beyin sisine sahip olmadığımdan' ve zihinsel bulanıklığın tamamen ortadan kalktığını belirtti. ."
• Terry Batt, iki yıl önce dört kat koroner arter baypas geçiren ve sağ bacağında ağrı ve uyuşukluk hisseden 50 yaşındaki Terry Batt şöyle yazdı: “Üç yıl ila dört hafta boyunca Oral Chelation alıyorum. O zamandan beri, sağ ayak bileğimdeki uyuşukluğun gittiğini fark ettim. ”
Sonuç
Araştırma kardiyovasküler hastalık, ağır metal toksisitesi ve diğer durumlar için şelasyonun faydalarını kanıtlamıştır.
Gelişmiş sağlık sorunlarını teşhis etmek ve tedavi etmek için kullanılabilen ve intravenöz şelasyon uygulayan hekimlerin sayısı artmaya devam etmektedir. Bu gelişme, oral şelasyonun yeni gelişmesi ile birlikte, ABD sağlık hizmetlerinde meydana gelen hızlı değişimleri yansıtmaktadır.
Araştırma kardiyovasküler hastalık, ağır metal toksisitesi ve diğer durumlar için şelasyonun faydalarını kanıtlamıştır.
Gelişmiş sağlık sorunlarını teşhis etmek ve tedavi etmek için kullanılabilen ve intravenöz şelasyon uygulayan hekimlerin sayısı artmaya devam etmektedir. Bu gelişme, oral şelasyonun yeni gelişmesi ile birlikte, ABD sağlık hizmetlerinde meydana gelen hızlı değişimleri yansıtmaktadır.
Magnezyum Klorürün Faydaları
Magnezyum Klorürün uzun zaman önce toksinler ve diğer sağlıksız maddeler üzerinde güçlü bir boşaltım etkisi olduğu ve bunları cildin gözeneklerinden çıkardığı kabul edilmiştir. Klorür aynı zamanda vücut tarafından nişasta sindiren enzimlerin uyarılması için gerekli olan mide asidi üretmek için kullanılır.
Elektrolit fonksiyonlarına ek olarak, klorür hidroklorik asit, proteinlerin parçalanmasından, diğer metalik minerallerin emiliminden ve içsel faktörün aktivasyonundan sorumlu olan güçlü bir sindirim enzimi yapmak için midede hidrojeni birleştirir.
Diğer magnezyum tuzlarının kullanılması daha az avantajlıdır, çünkü yine de vücutta klorürlere dönüştürülmesi gerekir. Magnezyum oksit ya da karbonat olarak kullanabiliriz ancak daha sonra bunları emmek için ek hidroklorik asit üretmemiz gerekir. Birçok yaşlı birey, özellikle de daha fazla magnezyum ihtiyacı olan kronik hastalıklarla, yeterli hidroklorik asit üretemez ve böylece oksit veya karbonatı absorbe edemez.
Klorür, hem insan hem de hayvan yaşamı için gerekli olan çok önemli ve hayati bir kimyasaldır. Klorür olmaksızın, insan vücudu kan damarlarındaki sıvıları tutamaz, sinir iletimi gerçekleştiremez, kasları hareket ettiremez veya uygun böbrek fonksiyonunu koruyamaz. Vücudun önemli bir elektrolit minerali olarak, klorür birçok rol oynar ve hızla vücuttan atılır.
Doktor Jean Durlach'a göre, Magnezyum klorür çözeltisi sadece dokular için zararsız değildi, aynı zamanda lökositik aktivite ve fagositoz üzerinde de büyük bir etkiye sahipti; bu yüzden dış yaraların tedavisi için mükemmeldi.
Özetle, Magnezyum Klorür sadece toksinleri vücuttan uzaklaştırarak daha sağlıklı bir yaşama katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda nişastaları daha etkin bir şekilde kullanarak kilo kaybına da katkıda bulunur.
Neden Magnezyum Klorür
Oral takviye yoluyla sağlık için magnezyum klorür başarısı hakkında, faydaları takdire şayan.
Pek çok araştırmacı, klorürün midede hidroklorik asit üretiminde sahip olduğu hayati rol nedeniyle, magnezyum klorürün en etkili diyet takviyesi olarak kullanılmasını savunmaktadır.
Pek çok araştırmacı, klorürün midede hidroklorik asit üretiminde sahip olduğu hayati rol nedeniyle, magnezyum klorürün en etkili diyet takviyesi olarak kullanılmasını savunmaktadır.
Magnezyum, midede hidroklorik asit üretiminde hayati bir rol oynamaktadır.
Bazı insanlar sadece metabolizma ve besin emilimi ile ilgili bir dizi sağlık sorunlarına yol açabilecek yeterli hidroklorik asit (HCI) üretmezler.
Bu eksiklikler, mideyi etkileyen çeşitli bozukluklara bağlı olabilir ya da bilinmeyen bireysel farklılıklara veya nedenlere bağlı olabilir.
Yaşlandıkça, midede HCI üretimi azalır, çoğunlukla dramatiktir ve neredeyse her zaman teşhis edilmez.
Bu eksiklikler, mideyi etkileyen çeşitli bozukluklara bağlı olabilir ya da bilinmeyen bireysel farklılıklara veya nedenlere bağlı olabilir.
Yaşlandıkça, midede HCI üretimi azalır, çoğunlukla dramatiktir ve neredeyse her zaman teşhis edilmez.
Magnezyum klorürün bir magnezyum takviyesi olarak kullanımı, midede sürekli olarak azalan mide asidi salgılamalarından kaynaklanabilecek birçok potansiyel problemin azaltılmasına yardımcı olma avantajına sahiptir.
Bunlar şunları içerebilir:
Vitamin ve minerallerin emilim gücü
Doğru sindirimdeki bir başarısızlık
Bağırsaktan geçen istenmeyen bakterilere, virüslere ve mayalara karşı artan duyarlılık
Doğru sindirimdeki bir başarısızlık
Bağırsaktan geçen istenmeyen bakterilere, virüslere ve mayalara karşı artan duyarlılık
Bu avantajlar, magnezyum klorürde bulunan ekstra klorürden gelir,
böylece mide asidinin üretimini arttırır,
böylece magnezyumun kendiliğinden emilimini ve asimilasyonunu artırır ve
genel sindirim verimliliğini arttırır
- özellikle sağlık için önemli olan kritik mikro besinlerin asimilasyonu için ideal bir ortam yaratır.
böylece mide asidinin üretimini arttırır,
böylece magnezyumun kendiliğinden emilimini ve asimilasyonunu artırır ve
genel sindirim verimliliğini arttırır
- özellikle sağlık için önemli olan kritik mikro besinlerin asimilasyonu için ideal bir ortam yaratır.
DMSO'nun Kullanılmayan Şifa Potansiyeli
On yıllardır süren araştırmalara ve sağlığı geliştirici özelliklerini kanıtlayan binlerce çalışmaya rağmen, dimetil sülfoksit (DMSO) tıp uzmanı ve halk tarafından neredeyse bilinmemektedir.
Bu ucuz bileşik, güçlü anti-enflamatuar ve analjezik özellikleri gösterir, ağrılı kas-iskelet sistemi ve idrar koşullarını rahatlattığı ve Alzheimer hastalığı ve kanseri ile savaşabileceği gösterilmiştir. Ne yazık ki, yaygın kabul ve kullanım FDA ve ilaç endüstrisindeki müttefikleri tarafından engellendi.
Bu makalede Dr. Jacob, DMSO'nun her yıl 50.000'den fazla Amerikalının maruz kaldığı beyin travma yaralanmalarını tedavi etme potansiyelini gösteren yeni verileri ortaya koymaktadır.
DMSO: Kapsamlı Olarak Araştırılan, Suçlu Olarak Göz Ardı Edildi
Dimetil sülfoksit (DMSO), geniş çapta zayıflatıcı sağlık koşullarının yönetilmesinde söz sahibi olan bir anti-inflamatuar ve analjezik bileşiktir. DMSO, 125'den fazla ülkede onaylanmış bir farmakolojik ajandır ve güvenlik ve tedavi edici etkileri, yaklaşık 50 yıllık araştırmalar ve biyolojik etkileri hakkında 10.000'den fazla bilimsel makale ile desteklenmektedir.
Dimetil sülfoksit (DMSO), geniş çapta zayıflatıcı sağlık koşullarının yönetilmesinde söz sahibi olan bir anti-inflamatuar ve analjezik bileşiktir. DMSO, 125'den fazla ülkede onaylanmış bir farmakolojik ajandır ve güvenlik ve tedavi edici etkileri, yaklaşık 50 yıllık araştırmalar ve biyolojik etkileri hakkında 10.000'den fazla bilimsel makale ile desteklenmektedir.
Ne yazık ki, DMSO'nun geniş sağlığı teşvik edici potansiyeli, bürokratik beceriksizliğin ve ilaç endüstrisinin lobi faaliyetlerinin bir kombinasyonu tarafından bastırılarak Amerika'da yerine getirilmemişti. Amerika Birleşik Devletleri'nde bugün, DMSO sadece bir tıbbi durumu tedavi etmek için onaylanmıştır: interstisyel sistit veya mesane duvarının kronik enflamasyonu. DMSO'nun kafa travmasının etkilerini yönetmeye yardımcı olma konusundaki son bulgular, bu çok yönlü bileşiğin birçok potansiyel terapötik uygulamasında ilgiyi yeniden gündeme getirmiştir.
Kafa Travması Tedavisi
Travmatik beyin hasarı, Irak'taki savaştan dönen askerlerin en yaygın yaralanmasıdır. Bunun ışığında, bu tür yaralanmalarda görülen artmış kafa içi basıncını yönetmek için DMSO kullanan yeni klinik deneyler onaylanmaktadır.
Travmatik beyin hasarı, Irak'taki savaştan dönen askerlerin en yaygın yaralanmasıdır. Bunun ışığında, bu tür yaralanmalarda görülen artmış kafa içi basıncını yönetmek için DMSO kullanan yeni klinik deneyler onaylanmaktadır.
Bu çalışmanın ön saflarında öncü bir DMSO araştırmacısı ve Life Extension Foundation'ın Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olan Stanley Jacob, MD. 1960'ların başından bu yana DMSO ve birçok tıbbi kullanım üzerine araştırmalar yapmış olan Dr. Jacob, bu eşsiz bileşiği çağdaş tıbbın ön plana çıkarmaya çalışırken, hayatının çalışmalarının onuruna sıklıkla “DMSO'nun babası” olarak adlandırılmaktadır. Hükümet ve ilaç endüstrisi engelleri karşısında yaptığı çözüm, efsane. Portland'daki Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nde bir öğretim üyesi olan Dr. Jacob, DMSO'nun kapalı kafa travması için etkili bir tedavi olabileceğini ve omurilik yaralanmaları ve embolik inme gibi diğer durumlar için umut vaat ettiğini savunuyor.
“Kapalı kafa travması, başın açılmadığı bir künt travmadan kaynaklanan ciddi travmadır” diye açıklıyor. “Bu, bilinç kaybına neden olan şiddetli sarsıntı gibi bir araba kazasında meydana gelebilecek yaralanma türüdür. Bu tür yaralanmalarla beyin, kafatasının sert kemiğine karşı şişer ve beyin hücrelerinin ölmesine neden olur. Ayrıca kan beslemesini ve oksijenasyonunu azaltır ve beyindeki elektrolitlerde büyük bir kaymaya neden olur. Bu durumları tedavi etmek için DMSO, yaralanma meydana geldikten sonra mümkün olan en kısa sürede intravenöz olarak uygulanır. ”
Jacob'a göre, “DMSO, şişmeyi azaltan ve beyne kan akışını artıran güçlü bir serbest radikal toplayıcı ve diüretiktir. Bu beyin dokusuna kan oksijenlenmesini artırır. Yaralanan beyin hücreleri çoğu zaman ölmez. Bu hücreler kan akışını arttırır ve daha fazla oksijen aldığında ve serbest radikaller temizlendiğinde, ölmekte olan hücreler iyileşebilir ve beyin şişmesi çok hızlı bir şekilde azalır. ”
Jacob, 1978'den 1982'ye kadar yapılan çalışmalarda, “insan beyni, kafa travması sonrası intravenöz olarak uygulanan DMSO ile tedavi edildiğinde, şişmenin beş dakika içinde azaltılabileceğini belirtmektedir. Bunu hemen harekete geçirmek için başka hiçbir tedavi yaklaşmıyor. İntravenöz barbitüratlar gibi diğer yaygın olarak kullanılan terapötik ajanları verilen hastalarda, beyin şişmeye devam etti. DMSO'nun bu tür yaralanmalar için uzun süre etkili olduğunu biliyoruz. ”
Bununla birlikte, şaşırtıcı bir şekilde, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), otuz yıldan uzun bir süredir travmatik beyin hasarının tedavisi için herhangi bir yeni farmakolojik ajanı onaylamamıştır. Savaştan eve dönen ağır yaralanan askerlerin sıkıntısına odaklanan bu kadar çok dikkatle, Dr. Jacob, bu tip bir yaralanmayı tedavi etmek için DMSO'nun FDA onayı almaya hak kazanıyor. DMSO'nun, şişmeyi azaltmak için beynin parçalarını çıkarmak gibi bazı güncel tedavilerden daha etkili olacağına inanıyor.
Jacob, “Bence, DMSO, savaştan kaynaklanan travmatik beyin yaralanmaları için tercih edilen farmakolojik tedavi olma potansiyeline sahip” diyor. “Etkinlikte ona yakın gelen hiçbir şey yok.”
Jacob ve meslektaşları daha önce Avrupa'daki travmatik beyin hasarı hastalarında DMSO'nun ön klinik çalışmalarına sponsor oldular. Araştırmanın sonuçları,% 80'lik bir sağkalım oranı (yaklaşık% 30-40'ı tarihsel oranın yaklaşık iki katı) ve hastaların% 70'i olumlu bir sonuç (% 10'dan daha az olan tarihsel orandan çok daha yüksek) ile dikkat çekiciydi.
DMSO'nun Yanlışlıkla Keşfi
DMSO, inflamasyonla mücadele, ağrıyı hafifletme, kan akışını artırma, serbest radikalleri temizleme, yara izi yumuşatıcı dokuyu temizleme ve otoimmün hastalıklara neden olabilecek etkiler gibi uzun süreli birincil farmakolojik etkilere sahiptir. Öyleyse, neden birkaç çalışma için birden fazla tıbbi kullanım için onaylanmamış çalışmaların güvenli ve etkili bir tedavi olduğu gösterilmektedir? Cevap, DMSO'nun uzun, tartışmalı tarihine uzanabilir. Dr. Jacob'ın uzun yıllardır araştırdığı ve onayı için savaştığı gibi.
DMSO Nedir?
Mantıksal olarak, skar dokusu oluşumunu önleyebilen bir maddenin, aynı zamanda mevcut skar dokusunu yumuşatması ya da çözebilmesi ve bu kapasitede DMSO'nun da hayal kırıklığına uğramamasıdır.
O zamandan beri DMSO, profesyonel sporcularla (futbolculardan Olimpik cimnastikçilere) yaygın olarak kullanıldı; burada yumuşak doku veya eklem defüzyonu yaralanmaları ile etkili olduğu kanıtlandı; burkulmalar, suşlar, dislokasyonlar, tendinit, bursit, gut, yumuşak doku yırtıkları, miyozit (kas iltihabı), kırık kemikler, tenisçi dirseği. Ağrı giderilir, şişlik azalır ve işlev daha çabuk iyileşir.
Multipl skleroz, lupus, romatoid artrit, ülseratif kolit, lenfoid tiroidit gibi otoimmün hastalıklarda hücre aracılı bağışıklığı arttırır veya güçlendirir.
Makrofajların dokuların etrafında ve dokularda daha hızlı hareket etmesine izin vererek bağışıklık sistemini daha etkili hale getirin. Alerjik reaksiyonları da azaltabilir.
Hücre zarlarının geçirgenliğini artırın, toksinlerin hücreden temizlenmesine izin verin.
Canlı hücrede su için ikame, daha sonra serbest radikallere bağlanır ve daha sonra idrar yoluyla vücuttan dışarı atılabilir bir madde (dimetil sülfon artı hidroksil iyonu ile su) oluşturur.
Skar dokusu ya da yapışmaların oluşmasını önleyin ya da bunları bir kez çözün.
Bakteri, virüs ve mantarların büyümesini öldürün veya yavaşlatın.
İltihap, şişlik ve ağrıyı büyük ölçüde azaltır veya ortadan kaldırır.
Hızla deri ülserasyonlarını, enfekte yaraları, ikinci ve üçüncü derece yanıkları ve diğer cilt lezyonlarını iyileştirir. DMSO ile tedavi edilen bu değişken rahatsızlıkları olan 1.371 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada,% 95.04'ü tamamen iyileşmiş olarak taburcu edildi. Bu hastaların bazılarında 15 yıldan beri mevcut olan diyabetik bacak ülserleri vardı - 20 gün boyunca günlük topikal DMSO sprey uygulamalarından sonra tamamen iyileşti.
Makrofajların dokuların etrafında ve dokularda daha hızlı hareket etmesine izin vererek bağışıklık sistemini daha etkili hale getirin. Alerjik reaksiyonları da azaltabilir.
Hücre zarlarının geçirgenliğini artırın, toksinlerin hücreden temizlenmesine izin verin.
Canlı hücrede su için ikame, daha sonra serbest radikallere bağlanır ve daha sonra idrar yoluyla vücuttan dışarı atılabilir bir madde (dimetil sülfon artı hidroksil iyonu ile su) oluşturur.
Skar dokusu ya da yapışmaların oluşmasını önleyin ya da bunları bir kez çözün.
Bakteri, virüs ve mantarların büyümesini öldürün veya yavaşlatın.
İltihap, şişlik ve ağrıyı büyük ölçüde azaltır veya ortadan kaldırır.
Hızla deri ülserasyonlarını, enfekte yaraları, ikinci ve üçüncü derece yanıkları ve diğer cilt lezyonlarını iyileştirir. DMSO ile tedavi edilen bu değişken rahatsızlıkları olan 1.371 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada,% 95.04'ü tamamen iyileşmiş olarak taburcu edildi. Bu hastaların bazılarında 15 yıldan beri mevcut olan diyabetik bacak ülserleri vardı - 20 gün boyunca günlük topikal DMSO sprey uygulamalarından sonra tamamen iyileşti.
Bir madde bu kadar geniş bir şifa mekanizmasını nasıl etkileyebilir veya kolaylaştırabilir?
“Yüzeyi zar zor çizdik, çünkü bu tıpta yeni bir prensip. Yüzyılda sadece üç yeni ilke sahibiz - antibiyotik prensibi, kortizon ilkesi ve şimdi DMSO ilkesi - ve DMSO ilkesi bizim neslimizin yegane yeni ürünüdür.
DMSO, kelimenin tam anlamıyla suya dönüşen egodur. Membranlar ve su ikameleri boyunca hareket eder, böylece maddeleri normalde içinden geçmeyen hücrelerden çeker. Bu, temel eylem mekanizmasıdır. DMSO-su bağı, su-su bağından 1.3 kat daha güçlüdür
DMSO, zamanımızın en çok araştırılan ancak en az anlaşılan farmasötik ürünlerinden biridir.
Dünya genelinde, tıbbi uygulamalar hakkında yayınlanan yaklaşık 11.000 bilimsel makale ve yayınlanan kimyasal özellikler hakkında 40.000'den fazla makale bulunmaktadır.
DMSO Güvenlik Kuralları
Dünya genelinde, tıbbi uygulamalar hakkında yayınlanan yaklaşık 11.000 bilimsel makale ve yayınlanan kimyasal özellikler hakkında 40.000'den fazla makale bulunmaktadır.
DMSO Güvenlik Kuralları
DMSO, temas ettiği tüm hücrelere anında taşınacaktır.
Bu nedenle, yalnızca camın içinde saklayın, kullanmadan önce doğal sabunla ellerinizi yıkayın, uygulamak için sadece arındırılmış ahşap, paslanmaz çelik veya cam kullanın - plastikler veya vücudunuza taşınabilecek sentetik kimyasallar içeren herhangi bir şeyden kaçının.
Çözelti bir cam damlalıktan düştü ve temiz parmaklar kullanarak etrafa yayıldı.
Sadece bir cam şişede gelen yüksek kaliteli, saf DMSO derecesini kullanın.
EDTA
DMSO
İYOT
MAGNEZYUM KLORÜR
DMSO
İYOT
MAGNEZYUM KLORÜR
Önemli Uyarı
Bu bitki sadece alternatif tedavi amaçlıdır. Ben burda bizim bu otu kullandığımızı, bize faydalı oldunu detaylı bir şekilde paylaştım, sizin hastanızda negibi bir etki yapacağını bilemem..